Yağmur

687 82 3
                                    

"Ölmek" dedi ve sustu. Gözlerinde ay ışığını yansıması ve ellerinde beyaz papatyalar vardı. Bir süre konuşmadı. "Ölüm" dedim, korkuyor muydu acaba? Anlamıştı belki gerçeği, çevresindeki herkes bir cennet umudu içindeyken o, herşeyin sonlanacağını farketmişti. Ne yeni bir hayat, ne cennet ne de cehennem. Çürüyüp gideceğini anlamış olmalıydı ki elleri ellerimi kavradı. Korkuyordu, belli. Titreyen ellerini sımsıkı tuttum. Bir an için tereddüt etti, sonra yağmurun ilk damlası gibi düştü ilk sözcük ağzından. "Biz.."  Ne hoş, biz var mıydık? Yıllarca sanki yokmuşuz gibi görmezden gelmemiş miydik birbirimizi? Ve başlamadan bitiyordu işte. Etrafıma baktım, hiçbir şeyin hiçbir değeri kalmamıştı. Koskoca bir hiçlik içinde iki korkaktık sadece. İnsanın içinde bir nebze bile umut bulunmaması ne kadar da komikti, saf bir korku. En derin aşkların içinde bile biraz yalan, biraz ego, biraz bencillik bulunurdu, fakat ölüm... Gerçekler umutsuzluğun aynasıdır, bunu yeni anlıyordu. Ben de yeni anlamıştım. Ve sustum. "Unutma" dedi. Keşke unutabilseydim, o, şu hayatta başıma gelen belki de en kötü şeydi ve ben onu ölene kadar hatırlamaya ve sevmeye mahkumdum artık. Hiçlik kayboldu birden, uzaktan bir çocuk ağlaması duyuldu, ardından bir yaprak düştü yere. Işıklar açıldı, rüzgar esti. Kediler miyavladı ve hayat başladı. Yavaş yavaş kayboldu gölgesi, elleri ellerimden uçtu gitti. Ardından da kendisi, bulut olup yükseldi gökyüzüne. Ve yağmurun ilk damlası düştü sol elime.

24Where stories live. Discover now