D 00.6

27 4 3
                                    

Hemra, sofrada derin düşüncelere dalmışken annesi önüne yoğurt kâsesini koydu. Ortada da et yemeği ve de birçok şey vardı. Herkes kendine verilen yoğurt kâsesiyle birlikte o yemekten yemek zorundaydı. Evet, zorunluluk... Hemra, son günlerde artık yemek sofrasına insanların hapsedildiğini düşünmekten kendini alamıyordu. Sofralara ve de ekranlara... Sanki bir tür görev gibiydi ve yapılmazsa yüzleşeceğiniz korkularınızla cezalandırılıyordunuz. Açlık korkusu, yalnızlık korkusu; korku, birçok şeyi satın alır. Sofralar aile ve bereket için bir nimettir. Ancak korku varken değil. Ekran varken değil. Göz göze bakmaya bile tenezzül etmeyenler için değil. Komşu açken değil. Tabaklara konulan lokmaların geldiği kaynağı bilmezken değil...

Diğer taraftan şu sofra normal bir yetişkinin gözünde gayet sağlıklı olabilirdi; sizin bile... Ancak Hemra ve kitap için öyle değildi ve bir an, öğrendiği cümleleri sıralayıverdi:

"Zehirlenildiğinde tüketilebilecek ilaçlar sofralara getirildiğinde, tüm yemeklerin faydası uçtu ve geriye sadece karın doyuran lokmalar kaldı. İnsanoğlu her gün et yemek gibi bir alışkanlığa düştüğünden beri de hayvanlar üretilirken gözyaşlarına bakılmadan tıkıştırılmış odalarda gözü aç olanlara yetiştirilmek için vahşice ve de yapay yollarla şişirildi. Sofralara iki farklı hayvanın ürünü getirildiğinden beri de beyin sistemine savaş başladı ve sadece tek öğünde tek bir hayvanın enzimi için yaratılmış mideler bile bu durum karşısında ne yapacaklarını şaşırdılar. Yoğurt ve süt gibi tek başına bir besin sayılan gıdalar yemeklerle birlikte harmanlandığından beri de tüm vitaminler geri dönmemek üzere insanları terk ettiler. Ve olabildiğince karışık, olabildiğince soğuk, beyaz gıdalar insanlarda öfke, kuşku, ruhsal çöküntü gibi duygulara sebep oldu ve kafalarını bulandırdı. Afiyet olsun. Tüm güzel, bol, çeşitli, renkli sofralara... Öte yandan bir kemik bile bulmakta zorlananlara inat..."

Hemra, bir an bu sofradaki hiçbir şey yenilebilir değil yüz ifadesinden kurtuldu ve içerde oluşan tuhaf sessizliğe neden olduğunu fark edince korkuyla titredi. Şimdi annesi, eve ne zaman geldiğini bilmediği kardeşi; kuzeni, kuzeninin kızı, halası ve de diğerleri ona ciddi ve duygusuz gözlerle bakıyorlardı. Herkes yemek yemeyi ve ekranları bırakıp bir an tüm dikkatlerini Hemra'ya odaklamışlardı. Hepsi de resetlenmiş birer bilgisayar gibi anlamsız bir ifadeyle donakalmışlardı. Çünkü Hemra, kural dışı bir şey söylemiş ve onları şaşırtmıştı ve sizi de... Ancak söyledikleri bir hikâye ya da uydurma söz değildi. O ne konuştuğunu çok iyi biliyordu, ancak ailesi değil; belki de siz de...

Hemra, tüm dikkatin üzerine çekilmesine alışkın değildi, korkmuştu. Sürekli anlamsız bir ifadeyle gülen insanların, bir anda birer puta dönüşmeleri tabi ki de korkutucuydu ve Hemra'ya uzaylıymış gibi bakıyorlardı. Hemra, bu duyguyu en son üç yıl önce televizyonu izleyemediğini ağzından kaçırdığında yaşamıştı. Neyse ki o anı da bir şekilde unutturmuştu. Şimdi de eline hemen kaşığını alıp yoğurda daldırdı ve koca bir lokmayı iştahlıca yedi.

"Imm... Ellerine sağlık annem! Çok güzel olmuş! Ben hayatımda böyle sağlıklı bir şey yemedim!"

Hemra, bir süre yoğurdunu kaşıklayana dek ondan gözlerini ayırmadılar. Daha sonra da sanki hiçbir şey olmamış gibi yemeklerine döndüler ve ekranlarını seyredip gülümsediler.

Hemra, neden bahsettiğini anladıklarından bile şüpheliydi. Sanki bu evde uzun cümle kuran tek kişi Hemra'ydı; o da dinlenmiyordu ya da söyledikleri hiç kimse için bir anlam ifade etmiyordu.

Yarından Sonraki GünWhere stories live. Discover now