Bölüm 6 ~Hayati Kararlar

1.9K 207 26
                                    








Ayvayı yedim! Cidden ayvayı yedim. Bir gün içinde yaşadıklarım da ayvayı yediğimin göstergesiydi zaten.

Kutsal havuzun bir köşesinde suya batmış olan David'i izliyordum. Onu suya taşıyalı dakikalar olmuştu. Buna rağmen hiçbir hareketlilik yoktu. Yaşam belirtisi göstermiyordu.

Geç kalmıştım.

Onu öldürme kararımdan dönmek için geç kalmıştım. Kurtların veliahtı, öylece suyun dibinde duruyordu. Göğsümü sıkıştıran duygular gözyaşlarımı harekete geçirdi. Önce gözlerim doldu, ardından bir damla yaş firar ederek havuzun suyuna karıştı. Onu öldürmek isteyen bendim ama neden bu kadar üzüldüğümü anlayamıyordum.

Ona doğru gitmek istedim fakat yapamadım. Olduğum yere çakılmıştım sanki. Öldüğü duyulursa ne olurdu? Hele ki Doğa Krallığında öldüğü anlaşılırsa Kral Marcus taş üstünde taş bırakmazdı. O babam gibi değildi. Kulaktan dolma bilgilere inanmak yerine oğlunun ölümünü araştırırdı. Ve sonuç olarak benim öldürdüğüm ortaya çıkardı.

Tanrım! O suçsuzdu ama ben onun canına kıymıştım. Daha fazla dayanamadım ve gözyaşlarımı serbest bıraktım. Yüzünü ellerimin arasına gömdüm ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Suçsuz birini öldürdüm. Ben suçsuz birini öldürdüm. Ben bir ülkenin geleceğini öldürdüm.

Ben ne yaptım?

Bu olmamalıydı. Onun yere yığıldığını görür görmez havuza taşımalıydım. İçimi saran pişmanlık ağlamamı şiddetlendirmişti.

“Öldükten sonra arkamdan birilerinin ağlayacak olması güzel ama sence de biraz abartmıyor musun?”

Duyduğum ses ile çığlık atarak geriye kaçtım fakat sırtım havuzun duvarına çarptı. Ellerimi yüzümden çektiğimde bulanık görsem de karşımda bana sırıtarak bakan David'i seçebilmiştim. Az önce kurt formunda, baygın olarak yattığı yere bakıp bakışlarımı tekrar ona çevirdim. Bu nasıl hortladı böyle birdenbire? Yoksa beni mi kandırıyordu?

İkimiz de suyun içindeydik, karşı karşıya duruyorduk.

“Siz her zaman karşı karşıya duruyordunuz prenses.”

Alt dudağım titriyordu. Bakışları bir süre dudaklarımda oyalandı. Gözlerini dolu olan gözlerime çevirdi ve yavaşça bana yaklaştı.

“Seni öldürürler diye mi korktun?”

Suyun içinde olan elini kaldırıp parmak uçları ile yüzüme dokundu. Elinin ıslaklığı yüzümü ıslatmış olsa da parmaklarının sıcaklığı ile yüzümde hayali bir yol çizdi.

“Beni öldürmek istedin Doğa'nın Veliahtı.” Dilimi yutmuş gibiydim, konuşamıyordum. Sıcak parmak uçları yanaklarımdan göz pınarlarıma çıktı ve oradaki gözyaşlarını sildi. Gözlerimi kapatmamak için kendimle bir savaş veriyordum. Bu yaptığı şeye biraz daha devam ederse, ah neyse!

“Cesur olduğunu mu düşünüyorsun?” Parmak uçları tekrar yanağıma ardından boynuma indi. İşaret parmağının sırtı ile şahdamarımın olduğu yeri okşadı. Ses tonu gittikçe kısılıyor, tehlikeli bir fısıltıya dönüşüyordu. Mantıklı tarafım kaçmamı söylese de ben onun kıskacından kurtulacak kadar güçlü olduğumu sanmıyordum.

Gözlerimin içine bakarak boynuma yaklaştı. Sıcak ve yumuşak dudaklarını boynuma, şahdamarımın üstüne bastırdı. Aldığım nefes kursağımda kalırken refleks ile çıplak kolunu tuttum ve tırnaklarımı geçirdim. Delirmiş olmalıydı. Evet evet o kesinlikle delirmişti. Şuan boynumu öpüyordu. Dudakları boynuma değiyordu. Nefes nasıl alınıyordu?

Düşler Gezegeni || Ölü VeliahtWhere stories live. Discover now