Bölüm 4 ~Bilinmezlik Denizi

2.2K 219 60
                                    








Katil olan biri ne hissederdi? Birinin canını almak, onu öldürmek normal biri için kötü olabilirdi. Benim için de kötüydü, masum insanları acımasızca öldürmek hiçbir vicdana sığmazdı. Ben birini öldürmüştüm, ben katil olmuştum ama umrumda değildi. Kimse benim abimden daha değerli değildi. Amacıma ulaşana kadar daha kaç kişinin nefesini keseceğimi bilmiyorum. Bu da umrumda değildi.

İhanet eden bedelini öder.

O, ihanet etmişti. Sinsi bir yılan gibi aramızda sürünüp zehrini akıtmıştı içimize. Bir prensin ölümüne yardım etmişti, yıllardır bağlı olduğu krallığa ihanet etmişti. İşin kötü yanı kimse bunun farkında değildi. Hiçkimse hiçbir şeyin farkında değildi.

Yatağımda, Samanta’nın hazırladığı papatya çayını içiyordum. Çay güzeldi, sakinleştiriyordu. Bana iyi geliyordu. Herkes dün geceden sonra üstüme düşmeye başlamıştı. Mağdur olduğumu düşünüyor, saldırıya uğradığımı sanıyorlardı. Masumu oynamak benim için zor değildi. Birkaç sahte gözyaşı ve biraz oyunculuk ile işin içinden, tereyağından kıl çeker gibi sıyrılmıştım.

Dün Gece

“Cassie iyi misin? Neler oluyor?”

Etrafıma toplanan kişiler neden boğazım yırtılırcasına çığlık attığımı anlamaya çalışıyorlardı. Onlar gelmeden balkonda duran saksılardaki topraktan birer tutam gözüme fırlatmıştım. Bu sayede gözlerim dolmuştu. Titreyen ellerim ile balkon korkuluklarını işaret ettim. Ellerim gerçekten titriyordu, sanırım heyecan yapmıştım. Sam, rüzgar kadar hızlı adımlarla balkon korkuluklarına yaklaştı ve aşağı baktı. Bir süre heykel misali o şekilde kaldıktan sonra bakışlarını babama çevirdi. Rengi atmıştı, kardeşim aşağıda gördüğü manzaradan hoşnut kalmamıştı. Oysaki ben çok hoşnuttum.

“Kont Arthur düşmüş.” Lanet olsun! Gözüme fırlattığım toprak canımı acıtıyor. Keşke ağlamak için daha farklı yöntemler seçseydim.

“Ba-bana saldırdı! Öldürecekti beni.”

Etrafım iyice kalabalıklaşmaya başlamıştı. Herkes merakın esir aldığı gözlerini bize çevirmişti. Kral Renor köşede gözlerini kısmış beni izlerken oğlu hemen yanımda endişe ile etrafımda dönüyordu. Bana inanmadığı her halinden belliydi ama onun inanmasına gerek yoktu zaten.

“Sana zarar vermedi değil mi?” Prens Alex'e cevap vermedim. Durumu daha fazla idare edemezdim.

Eh napayım bayılayım bari. Bu kalabalıkta rolüme odaklanamazdım. Zaten Kont Arthur'un eşinin bağırtıları yavaş yavaş kulağıma gelmeye başlamıştı. İçeride yeri göğü inletiyordu. Ne tarafa bayılsam acaba? Sağ tarafım bayılmak için ideal görünüyordu. Ben düşmeden Sam beni tutardı herhalde. Hemen kendimi Sam'e doğru attım ve bayılma numarası yaptım.

Şimdi

Sonuç olarak bayılma numarası yaparken uyuya kalmıştım ve şimdi buradaydım. Hatırladığım tek şey Sam'in beni şifahaneye götürdüğüydü. Ben uyurken neler olduğunu bilmiyordum.

“Bayılma numarası yaparken uyuya kalmak nasıl bir aptallıktır?”

Vita, Tanrı neden ruh hayvanım olarak seni yarattı çok merak ediyorum. Son zamanlarda bana laf sokmaktan başka bir şey yapmıyorsun.

Papatya çayından bir yudum daha aldım. Bitki çaylarından nefret etmeme rağmen bu çayın tadı güzeldi. Düşüncelerimi toparlamama yardımcı oluyordu.

“Senin sinirini ve öfkeni papatya çayı bile dindiremez.”

Uyandığımdan beri annem birkaç kez yanıma uğramıştı. Babam ve Sam ortada yoktu. Büyük bir ihtimalle bu mevzu ile uğraşıyorlardı. Bir an önce neler olduğunu öğrenmeliydim. Bir aptal gibi uyuya kalmam gerçekten kötü olmuştu. Etrafımda olanları dinlemeliydim. Neler olduğunu Samanta'dan öğrenebilirdim sanırım. Yavaşça ayağa kalktım ve kapıya gittim. İki kanatlı kapının bir kanadını açıp kafamı dışarı çıkardım. Muhafızlar beni görünce selam verdiler.

“Bir sorun mu var Prenses Cassie?”

“Samanta'yı çağırın. Çabuk gelsin.” Diyip kapıyı kapattım ve yatağıma geri döndüm. Fincanın dibinde kalan çayı içip boşalan fincanı komidinin üstüne bıraktım ve arkama yaslandım. Bugün olan bütün talimlerden sıyrıldığım için mutluydum. Annem bile bana ilgili davranıyordu.

Kapının tıklatılması ile bakışlarım kapıya döndü. “Gir.” Samanta içeri girdi. Kapılar ardından kapanırken yanıma yaklaştı ve bana reverans yaptı. “Prenses, nasılsınız?”

Düşler Gezegeni || Ölü VeliahtWhere stories live. Discover now