Bölüm 1 Giriş

5.9K 291 167
                                    








Yaşamın kutsal bedeninin, yeryüzünde olduğu nadir zamanlardan biriydi. Bulunduğu tepede safir rengi gözlerini kısmış ayakta beklerken, ay ışığının bedeninde dans etmesine izin veriyordu. Varlığı gecenin karanlığına inat bir İnci gibi parıldıyordu. Onun varlığı, ay ışığını bile gölgede bırakıyordu.

Yaşam, safir rengi gözlerinde ölümün ağırlığını taşıyordu. Her zerresinde yaşamı taşıyorken, gözlerinde ve iki dudağının arasında ölümün ağırlığı vardı.

Hisleri saatlerdir beklediği misafirin geldiğini bas bas bağırıyordu.

“Nihayet geldin.”

Onunla yüz yüze gelebilmek için arkasını döndü. Uzun elbisesinin kuyruğu bir yılan gibi peşinden süzülüyordu. Gözleri ile aynı renk olan elbisesi onu daha mükemmel, daha ulaşılmaz yapıyordu sanki. Safir rengi gözlerini misafirinin yakışıklı yüzüne çevirdi.

“Beklettiğim içim üzgünüm. Bu kadar önemli olan şey nedir?”

Sessizliğin kalbini deşen kaderin ilahi sesi meraklıydı. Çünkü o biliyordu ki, yaşam yeryüzüne alelade şeyler için inmezdi. Onu, katran karası gözleri ile baştan aşağı süzdü. Tanrı’nın özenle yarattığı yüzünde korku emareleri vardı.

“Neden geciktin?” Kader, kaşlarını çattı. Karşısındaki kadının hareketlerinde bir gariplik vardı.

“İşlerim vardı.” Yaşam kafasını salladı ve karşısındaki adama yaklaştı. O yaklaşınca gözlerine ev sahipliği yapan korku daha da belli oluyordu. Kiraz rengi dudaklarının arasından felaketin sözleri kan misali sızdı.

“Tanrı kahinlere bir kehanet müjdeledi.” Dedi ve yutkundu. Kader onu dikkatle dinliyordu. İçindeki ilahi ses, tüm bilgeliği ile duyacaklarından memnun olmayacağını usul usul fısıldıyordu ona.  Yaşam'ın ruhu, gözlerinde ölümü taşırdı her zaman. Ama bugün gözlerindeki ölüm kalbine taşınmıştı sanki.

“Yaşam ve ölüm her kuşakta mühürlenecek. Öyle bir zaman gelecek ki Tanrı, yaşamı kutsayacak. Tanrı onların aşkını kutsayacak. Bütün evren onların önünde diz çökecek. Herkes onların aşkının önünde diz çökecek.”

Yaşamın dudaklarından çıkan zehirli sözler, gecenin karanlığında dağılmış, kaderin kulaklarına çarpmıştı. Kader, gözlerini yavaşça kapatıp bekledi. Duyduklarının ne anlama geldiğini biliyordu. Heybetli yüreğine sıkıntı ve keder yer edinmişti. Bir süre bekledikten sonra gözlerini açıp karşısındaki güzel kadına baktı. Dudaklarını araladı ve geri kapattı. Ne diyeceğini bilmiyordu.

“Bu nasıl olur?” Yaşam'ın dudağı usulca yukarı kıvrıldı. Bu gülüş mutluluğa değil ölüme ev sahipliği yapıyordu.

“Felaket geliyor. Herkes bu kehaneti müjde olarak anladı fakat gelecek olan felaketin farkında değiller. Hiç kimse hiçbir şeyin farkında değil.”

Öyle ya kiminin felaketi, kiminin müjdesi olabiliyordu.

                                                                                                               ...

Kendimi anka kuşuna benzetirdim hep. O küllerinden doğan ilahi bir türdü. Ben de onun gibiydim aslında. Yaşadığım şu kısacık ömrümde çoğu kez yıkıldım ama her seferinde yeniden ayağa kalkmayı başardım. Her seferinde yeniden küllerimden doğdum.

Küçüklüğümden beri birileri beni kırdığında bir köşeye çekilip sessizce ağlardım. Sonra ise saatlerce ağlamıış olan ben değilmişim gibi güne şen şakrak devam ederdim. Acılarımı ve zayıflıklarımı kimsenin görmesini istemezdim. Yalandan takındığım ve bende eğreti duran o şen şakrak tavırlar genelde ben yatağa girince son buluyordu. Yaşadığım, beni üzen olaylar gece olunca bir bir aklıma geliyordu. Ben de onları binbir şekilde kafamda kurguluyor, kendimi iyice üzüyordum.

Düşler Gezegeni || Ölü VeliahtWhere stories live. Discover now