32. Bölüm

823 13 18
                                    


Bölüm Şarkısı;

Nova Norda - Çıktım Bir Yola



"Ama bir şekilde belki dünyaya yeniden gelmek istiyorum.

Belki sana yalnız sana inanmak istiyorum."

Lale Müldür, Apokalips



Gün gelip de kainattaki tüm sırları çözdüğünü bile söylese insan, kendi ruhuna bir çerçeve çizmesi imkansızdır. Güneşi teraziye koyup tarttıktan, ayı adım adım ölçtükten, yedi kat göğün yıldız yıldız haritasını çıkarttıktan sonra bile geriye yalnızca kişinin kendisinin kaldığını söyler Oscar Wilde. Bu yüzden çözülmezdir insan. Görünmezdir. Sadece başkalarına değil, kendine bile... Yüzüne çarptıklarından fazla, buz dağının altına sakladıklarıyla var olur. Bilinmezdir. Unuttum dese hatırındadır. Sildim dese aklındadır. Vazgeçtim dese de dönüp dolaşıp geldiği yer yine orasıdır. Deniz yüzeyindekiler bir zaman sonra eridiğinde, inkâr ettiklerini bilinmezden sıyırıp gün yüzüne çıkarır.

Zeynep'in Tuğrul'a karşı hissettikleri kanıtıydı bunun. Tuğrul'un kimliğini önüne koyduğu o an, içine serin sular gibi dolan rahatlama hissinin hemen ardından neden karanlığın uçurumuna gömüldüğünün, adam kendisine her şeyin bir düzmece olduğunu açık açık anlatırken içinde kaynayan öfkeye rağmen neden ondan vazgeçmek istemediğinin, yorgunluktan kısılmış koyu kahve gözlerinin gözlerinde kalmasını isteyişinin, kalbini yerinden sökülüyormuş gibi hissettiren her kelimesine ve ona açtığı tüm pencereleri sımsıkı örüp kapatmasına rağmen neden ondan vazgeçemediğinin cevabıydı bu. Fakültede kurduğu plana son hızla giderken sıkı sıkıya kavramıştı direksiyonunu. Kaçış rampasına büyük bir sarsıntıyla çıkmıştı fakat artık önünde kendini durduracak yüksekçe bir duvar değil, gerçekleri ortaya koyacak şeffaf bir boşluk vardı.

Birkaç dakika önce, yalnızca ikisinin olduğu odadaki tüm nesneleri kandırılmışlığın kazanında karıştırılmış bir balçık gibi kaplayan hayal kırıklığı; Tuğrul'un önce gözlerine, sonra dudaklarına ve nihayetinde tüm bedenine yaydığı sıcaklıkla, Zeynep'in dilinden fırlayan ıstırabı da yanına alarak geri çekildi. Zeynep adamın sırtından beline doğru uzanan yolda yuvasında gizlenen silaha kadar uzandığında, elini tuttu Tuğrul. Rotadan çıktığının resmiydi bu. Hızla irtifa kazanan bir uçağın kararlı pilotu olmuştu kalpleri. Daha yükseklere çıkarak bilinmeyeni keşfetme arzusu tetiklese de ikisini, güvenli bölgede kalma sorumluluğunu alması gereken biri vardı. Dudakları son bir dokunuşla tenlerinde oluşan karıncalanmaya şevkle eşlik ettikten sonra Tuğrul'un müdahalesiyle ayrıldılar birbirlerinden. Az önce Zeynep'e bir buzhaneden farksız hissettiren o karanlık odadan eser yoktu şimdi. Sadece yüzü değil, tüm bedeni alev almış gibi hissediyordu.

"Silahlara merakın olduğunu söylememiştin." dedi Tuğrul.

Yüzünde halinden memnun bir tebessümle kendisini sarıp sarmalayan adama kilitlendikten saniyeler sonra, Tuğrul'un gevşettiği tutuşundan istifade ederek kendi bacaklarını gevşetti ve onun gövdesinden aşağı kaydı Zeynep. İnerken de kendi ayakkabısıyla, Tuğrul'un siyah, üzerinde de tek toz zerresi yokmuş gibi parlayan ayakkabılarının üzerine bastı. Geri çekildiğinde ayakkabılar; üzerindeki soluk, gri desen nedeniyle artık o kadar da temiz ve kusursuz görünmüyorlardı. Tuğrul'unsa bunu umursadığı yoktu. Ellerini Zeynep'in beline uzatarak onun yukarıya toplanmış bluzunu aşağı çekti, kendi ceketinin yakalarını da düzelttikten sonra her zamanki kendinden emin tavrına eşlik eden bir tonlamayla "Güzel!" diye devam etti. "Bir yerden başlaman gerekirdi. Her şeyi açıklığa kavuşturduğumuza göre, gönüllü istihbarat uzmanlığın için gereken eğitimi de bizzat ben veririm."

ANTKAYZONWhere stories live. Discover now