31. Bölüm

999 19 23
                                    


Bölüm şarkıları;

Batu Akdeniz - Eksik

Sertab Erener & Şanışer - Vur Yüreğim

Davina Michelle - Liar





Sevda zorluk tanımaz. O ne silah ne tuzak ne de ökseyle ele gelir. İşte gönlüm apaçık... İstersen eğil bak. Ne öksem var ne tuzağım...

Samiha Ayverdi



Göz kapaklarını ağır ağır araladığında, Zeynep'in görüşüne giren ilk şey; bulanıklaşmış bir tavan ve ortasındaki siyah, huni şeklindeki sarkıt avizeden sızan güçlü, beyaz bir ışık oldu. Bulanık görüşünün sebebi, gözlerini birkaç kez kapatıp açtıktan sonra varlığını belli eder gibi göz pınarlarından yanlara doğru yuvarlandı ve soğumuş yanaklarına doğru ince bir yol çizip boğazında birleşti. Son hatırladığı fakültenin çıkış kapısına ulaşmaya çok az kala, Tuğrul'un kat merdivenlerinden önüne atlayarak yolunu kesişi, onu kulüp odasına doğru sürükleyişi, elinden telefonunu ve sakladığı dosyayı bir çırpıda alışıydı. Duyduğu son kelimeler ise adamın bileklerini zapt edip, onu arkasına döndürüp "Mecburdum Zeynep..." deyişiydi. Her şeyin bittiğini, yolun sonuna geldiğini düşündüğü o an... Tüm çabasının boşa gideceğini, canını Serhat'ın cinayetini bile aydınlatamadan teslim edeceğini bildiği zaman... Silahın namlusunu da Tuğrul'un nefesini de ensesinde hissettiğinden emindi.

Ölmemiş miydi?

Ellerini boğazına götürerek yutkundu ve sanki boğazına takılmış bir şey varmışçasına acı duydu. Kendisini rahatsız eden bu hisle yüzünü buruşturdu. Bu sırada gözündeki resim de yavaş yavaş netleşmeye başladı. Boz renkli bir koltukta boylu boyunca yatıyordu. Eli boğazından karnının üzerine, oradan da kalçasının yanına düştüğünde parmaklarına gelen yumuşak kumaşın dokusuyla yattığı yerin farkına vardı. Sonra da bedeni kendiliğinden, tehlikeyle baş etmek isteyen her canlının ilk başvurduğu yönteme geçiş yaptı. Gözlem yapmaya... Diğer elinden de destek alarak doğrulduğunda, tam karşısına düşen cam duvarı gördü. Önce oturduğu yerden ellerini kanepenin üzerine bastırdı sonra da kendini güvenceye almak ister gibi ayaklarını zemine yapıştırdı. Sağ ayağını zemin üzerinde parmak ucuyla topuğu arasında oynattı. Hala acıyordu fakat üzerinde daha rahat durabilecek gibiydi. Gözlerini kısıp cama baktı ama arkası simsiyahtı. Hiçbir şey görebildiği yoktu. Onun hemen önünde, küçük ahşap bir masa ve iki yanında da aynı renkte iki sandalye yer alıyordu. Laciverte dönük, koyu bir renge sahip, petek kabartmalı duvarın hiçbir yerinde pencere yoktu. Cam duvarın sol tarafındaysa bir kapı vardı. Kapının sağ tarafında bulunan, kutu görünümlü siyah, küçük, bir bağlantının üzerinde yanıp sönen kırmızı ve mavi noktalar, bunun bir çeşit alarm sistemi olduğunu düşündürüyordu.

Onu öldüreceğini düşündüğü için fakültede Tuğrul'a her şeyi bildiğini sayıp dökmüştü. Düşündüğü gibi gitmeyen bir şeyler vardı ama kafasında öyle çok şey aynı anda dolaşıyordu ki mantıklı düşünme yetisini tamamen yitirmiş gibiydi. "Allah'ın cezası pislik..." diye söylendi Zeynep ellerini dağınık saçlarının arasından geçirerek. "Nereye getirdin beni..." Neden bu odada olduğunu, Tuğrul'un amacının ne olduğunu, dahası onu buraya bırakıp nereye kaybolduğunu düşündükçe delirecek gibi hissediyordu. "O an orada kafama sıkıp öldürseydi keşke..." diye düşündü sonra. Her şey biterdi. Burada, bu düşünceler içinde titreyerek akıbetini beklemekten bin kat daha iyiydi.

ANTKAYZONWhere stories live. Discover now