24

1.2K 116 9
                                    


Duyduğum cam kırıklarının yüksek sesi ve vücuduma batan küçük parçaların acısıyla yerde yuvarlanmaya başladım. Canımın bu denli yanması yaşadığımı resmen yüzüme vurmaktaydı. Ama şu an ölmeyi dileyebilecek kadar çok acı çekiyordum. Her tarafım ayrı ağrıyor, kemiklerimin vücudumda hareket ettiğini hissediyordum.

Kafamı yavaşça kaldırıp etrafıma bakındım. Şuurumun yerinde olması bile bir mucizeyken acımın giderek azalması beni şaşırtmıştı. Ayağa kalktım. Topallayarak etrafa bakındım. Bir yatak odasıydı ve büyük ihtimalle cam olarak kullanılan ince bir buzdan içeri fırlamıştık.

İçimden şükürler ederken gözüm yatakta tek gözüyle beni izleyen daniel'a kaydı. Göz göze gelir gelmez gözünü sıkıca kapattı. Benim aksime neredeyse bir oda büyüklüğünde olan yatağın üzerine düşmüştü. Ve gayet iyi görünüyordu. Yanına topallayarak yürüdüm ve kafasını dürttüm.

"Uyanıksın. Gördüm. Kalk hadi büyüyü hâlledelim." İç çekerek kalktı. "Sen nasıl ayaktasın? İçeri girerken benim önümdeydin. Resman bana bir kalkan oldun ve üzerinde yerde sürüklendin. Cidde senin şu an değil uyanık olman, nefes alman bile bir mucize." Dediklerine aldırmadım. Daha doğrusu, aldırmak istemedim.

Ağrılarım azalsa da geçmemişti. "Şu an düşünmemiz gereken tek şey büyüyü bu hâlde nasıl yapacağım." Yatakta doğrulurken konuştu. "Hayır, buradan sağ salim çıkmamız." Göz devirdim. Ayaklandığında kabataslak bir yarası olup olmadığına bakındım. Benim sayemde ağır bir yarası yoktu. Açıkcası bu beni rahatlatmış ve mutlu etmişti.

Birlikte yavaşça kapıya ilerledik. Kapıyı açar açmaz karşımda duran mavi yaratık ile nutkum tutulmuştu. Daniel kalakaldığımı hissetmiş gibi beni geri çekmişti. Dev sağ tarafa dönüp bağırdı. "Buradalar! İki asgard veledi!" Bunu duyar duymaz kendime gelmiş ve buzdan olan zemini tekme atarak kırmıştım. Aşağı kata düşerken devin şaşkın bakışlarını yakalamıştım.

Bu beni gülümsetirken bir koridora düştüğümüzü ancak fark etmiştim. Çok geçmeden koridorun başında gördüğüm bir kaç buz deviyle otomatikmen diğer tarafa döndüm. O tarafta da gördüğüm buz devleri beni şaşkına çevirmişti. Ben daha foğru düzgün ne olduğunu kavrayamadan Daniel'ın ellerini iki yana sertçe açması ve buz devlerinin geriye savrulması kalakalmama neden olmuştu.

Daniel'a baktım. Yüzünde ciddi bir ifade bulunuyordu. Hiç görmediğim bir ifade. Ciddiydi. Hemen sonra gözüm eline kaydı. Elinde biriken küçük yıldırımları hızla diğer duzara çaptı ve dupar tuzla buz oldu. Gerçi buzdan bir sarayda başka ne olabilirdi ki?

Duvarın ötesinde bir merdiven boşluğu vardı. İceri atladım. Hızla aşağı inmeye başladım. Seslerden daniel'ın da arkamdan geldiğinin kanıtıydı. Elimin bir hareketiyle arkamıza birkaç buzdan duvar ördüm. "Nereye gidiyoruz?" Daniel şu an sorulabilecek en mantıklı soruyu sormuştu.

"Ne bileyim!" Merdivenlerin sonuna geldiğimizde kısa bir koridorla karşılaştık. Ve bu koridorun sonundaysa taht odası olduğu her tarafından belli olan bir odaya varmıştık. Hızla ayağımı yere vurarak tüm giriş ve çıkışları kapattım.

Burası... Burayı daha önce görmüştüm! Biliyordum, büyü burada yapılmalıydı. "Burası!" Dedim soluk soluğa. "Daha kuytu köşe bir yer olamaz mıydı?" Diye sordu daniel aynı şekilde. "Sonra anlatırım." Orta kısma geçtim ve çantamdaki malzemeleri çıkardım. Hepsini yerli yerine dizdim. Yere oturdum ve büyülü sözleri okumaya başladım.

Yavaş yavaş havalanmaya başlamıştım. Siyah duman altımda resmen bir oturak oluşturuyor, beni daha da havaya kaldırıyordu. Her şey yolundaydı. Ta ki buz devlerinin buzları kırıp içeri akın etmesine kadar.

Loki'nin kızıWhere stories live. Discover now