On Birinci Bölüm

27 17 6
                                    

Uyandığımda her yer karanlık ve sessizdi. Dışarıda sadece yağmur sesi geliyordu. Yataktan yavaşça doğruldum. Camdan baktığımda tam da tahmin ettiğim gibi dışarıda yağmur yağıyordu. Yağmurun sesi beni rahatlatıyordu. Bu yağmur sonbaharın geldiğine işaretti. Yaz bitmişti. Bir yaz daha geçirmiştim acılar içinde.

Yataktan ayaklarımı sarkıttım ve acıyan yarama rağmen ayağıya kalktım. Yavaş yavaş camın önünde duran koltuğa oturdum. Gece çok güzeldi. Geceyi izlemek istiyordum. Geceyi seviyordum. Aslında geceyi mi karanlığını mı bu konu tartışılır. Karanlık olmadan yıldızlar görünmezdi ki çünkü ben yıldızlara aşıktım. Gökyüzü çok güzeldir ama yıldızlar çok farklı. Onlar bana hayatın özgürlüğünü anlatıyordu. Belkide kaybettiklerimi. Bazen yıldızlara bakıp onları izlediğimi sanıyorum ama ben yıldızları ya da karanlığı değil kaybettiklerimi izliyorum. Onlar bana karanlık bir günde yolumu gösterebilecek kadar harikalar. Ben karanlıktan korkan biriydim ama beni bunada alıştırdılar. Olsun iyiki de alıştırmışler yoksa bu kadar güzel olduklarını bilemezdim. Belkide güzel olan yıldızlar değildir Ha, Belki de güzel olan bizim hayallerimizdir, kaybettiklerimizdir, Onlara baktıkça aklımıza gelenlerdir.

Şuan gökyüzünde sadece iki yada üç tane yıldız duruyordu yağmur bulutlarından dolayı. Bulutlara kızamazdım değil mi yıldızlarımı kapatıyorlar diye. Onlarda muhtaçtı gökyüzüne. Nasıl yıldızlar aya muhtaçsa bulutlarda gökyüzüne muhtaçtı. Ama gökyüzü yine yapmıştı yapacağını, onları ağlatıyordu. Buna izin veriyordu bulutta çünkü bulutta gökyüzüne aşıktı. Gökyüzü onu bırakmasın diye çırpınıyordu, kırılıyordu, doluyordu sonra her sene aynı zamanda boşanıyordu. Çok güzel bir manzaraydı şuan ama eğer anlam verebiliyorsan. Bulut gökyüzü için ağlarken yıldızlar da ayına ulaşmak için çırpınıyordu.

Odanın kapısı nazikçe açıldı. Sanki uyuyan birini uyandırmamak için çabalıyormuşçasına. Kafamı oraya çevirdiğimde gelen kişinin Arda olduğunu gördüm. Kafamı tekrardan cama çevirdiğimde konuştu "uyuduğunu sanıyordum." dedi yanı başıma gelip otururken. "Az önce uyandım" dedim camdan dışarıya bakmaya devam ederken. Oda kafasını cama çevirdi.

On ,onbeş dakika konuşmadık oda öylece yanıma oturdu ve dışarıya baktı. Acaba şuan neyi izliyordu? Yağmuru mu? Yıldızları mı? Karanlığı mı? Bulutları mı? Yoksa benim gibi hayallerini mi?

Odada sessizlik oldu. Bu sessizlik giderek uzakken sessizliği bölen kişi yine Arda oldu. "Yağmuru mu izliyorsun?" dedi kısık bir sesle.

Ne diye bilirdim ki? Kaybolan hayallerimi mi izliyorum diyecektim. Sessiz kaldım ama o tekrardan konuştu "Ben yağmuru izliyorum. Yağmuru izlemeyi seviyorum. " dedi aklımı okur gibi.

Bu sefer kafamı ona çevirdim ve sordum "Neden yağmur peki? Dışarıda bulutlar, gökyüzü, karanlık, Gece ya da her ne varsa onları değilde, neden yağmuru izliyorsun?" dedim. Bana şaşkın gözlerle baktı. Bu soruyu beklemiyordu sanırım. O bana şaşkın şaşkın bakarken ben kafamı tekrar dışarıya çevirdim. İki dakika öylece bana baktı bense hayallerime. Sonra o da kafasını dışarıya çevirdi.

Bana soruyla karşılık verdi."Sen neyi izliyorsun?" dedi cevap arayarak.

Sessiz kaldım. Oda sessiz kaldı ben hayallerimi oda yağmuru izledi. Ben hayallerimi düşünüp ağlarken oda yağmuru izleyip ağladı. - İlk defa bir erkeğin ağladığını görüyordum. - Aslında yağmuru değil gibiydi ama ne olduğunu ben bile çözememiştim.

Kafasını bana çevirdi ve göz yaşlarını silip konuştu "sanırım hayallerini izliyorsun" dedi titreyen sesiyle. Nerden anlamıştı? Yoksa oda mı öyle yapıyordu?

Ne diye bilirdim ki? Yine sessiz kaldım. Peki o bunu nerden biliyordu?

Bunu bilmiyorum ama o gece, o kendi için ağlarken, bende onun için ağladım, hem onun için hemde kaybolan hayallerim için.

YARALI HAYATOn viuen les histories. Descobreix ara