TEMPERSİTAR - 14.BÖLÜM - BÜYÜK HABER

Começar do início
                                    

"Senin için gerçekten endişelendim tabii ancak Chris'i bugün hiç görmedim Ma Petite. Bir karışıklık olmuş olmalı." Yanlış mı duydum ya da hayal mi kurdum diye olanları bir kez daha gözden geçirmeyi denedim.

Ancak hayır, bir yanlışlık yoktu. Bana Bayan Talose'un beni kontrol etmesi için onu gönderdiğini söylemişti.

Ne yapmaya çalışıyordu? Benden ne istiyordu, derdi neydi? Neden onu bir türlü çözemiyordum?

"Ben yanlış anladım sanırım. Kusura bakmayın." Kafamda bin bir tilki dolanırken, gülümsemek için kendimi zorladım. Olaysız, sakin bir gün geçirmek için yalvaracağıma asla ihtimal vermezdim ancak hayat beni bir ölüden farksız olan hayatımdan alıp on altı yaşında bir lise öğrencisinin hareketli hayatının kucağına atmış gibiydi. Şimdi de ayak uydurmakta zorlanıyordum. Bunun bir ortası yok muydu gerçekten?

"İyiyim diyorsan, yarın kütüphanedeki görevine başlaman için de bir engel yok sanırım, değil mi?" hızlıca başımı sallayarak onu onayladım. Bir yandan da kafamdaki zonklama baş göstermişti. Ah cadı Emile ah! Ben sana yapacağımı bilirim.

"Zevkle, Bayan Talose." Bayan Talose kocaman gülümsedikten sonra elini omzuma koydu ve daha sonra geldiği yöne doğru yürümeye başladı. Şimdi yarım kalan işimi tamamlayabilirdim.

Yaklaşık iki saat süren korkunç bir süreç sonunda elimdeki tek şey koca bir sıfırdı. Yer yarılmış da içine girmiş gibi, onu hiçbir yerde bulamamıştım. Üstelik, ben bir yeri kontrol edip sonra oradan ayrıldığımda oraya gidiyor da olabilirdi! Sonsuza kadar onu arayıp, sonsuza kadar bulamayabilirdim. Kafayı yemek üzereydim. Yapmam gereken binlerce şey varken, saatlerdir onu arıyor, onu aramak için kendimi heba ettikçe de sinirden çatlıyordum. Ona yeterince sinirli değilmişim gibi, bir de onu bulamadığım için daha da sinirleniyordum. Bütün Alderwild'i aramama rağmen yoktu.

Acaba, ormanda olabilir miydi? Beni ormana götürdüğü gün, tempersitarların doğaya ait olmasıyla alakalı bir şeyler anlatmıştı. Belki de, bizle olmadığı zamanlarda ormanda oluyordu.

Başka bakabileceğim hiçbir yer kalmadığından, koca ormanda samanlıkta iğne arar gibi onu aramaya karar verdim. Akşam yemeğine daha saatler vardı ve ben bu sinirle öylece oturup onun gelmesini bekleyemezdim. Üstelik onu ararken, William ve Cam'den de kaçmış oluyordum ve bu işime geliyordu.

Kaleden Tempersitar yerleşkesine doğru yürürken, rotamı ormana çevirdim ve adımlarımı hızlandırdım.

Her yerin birbirine benzediği ormanda kaybolmam çok da uzun sürmemişti. Yer yön duygusundan yoksun biri değildim, üstelik fotografik hafızam yüzünden gördüklerimi unutmazdım ancak orman öyle bir şey değildi işte. Her şey birbirinin aynısı gibiydi. Böyle bir ortamda, ne gördüğümün hiçbir önemi kalmıyordu. Bu parlak, bu alem için bile normal olmadığı söylenen ağaçlar her yerdelerdi. Durum bu kadar kötü müydü gerçekten de? Bu alemdeki bozulma bu kadar yayılmış mıydı? Bunu nasıl düzeltecektik peki?

Bizim görevimiz hem dünya hem de elementer düzenini korumaktı. Biz, bu yüzden var olmuştuk. Ancak benim yaşadığım dünyanın ve şuanda içerisinde bulunduğum elementer aleminin durumuna bakarsak, çok da iyi iş çıkarmıyorduk. Sorun neydi peki? Sayımızın azalması mıydı yoksa bir şeyleri yanlış mı yapıyorduk?

Ormanda bir süre daha amaçsızca dolandıktan sonra sinirim inanılmaz boyutlara ulaşmış, başımı döndürmeye başlamıştı. Ya da belki de Emile tarafından pataklandığım ve kafamı kırma noktasında vurduğum için başım dönüyordu ancak umurumda değildi. Onunla konuşmadan rahat etmeyecektim. Üstelik, bekçiler bunun için vardı. Kaybolursam Pegasus'u çağırırdım ve beni Akademiye geri götürürdü.

AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&IOnde as histórias ganham vida. Descobre agora