25

494 71 109
                                    

iyi okumalaar.♡

-

Saatlerdir oturduğum kapı eşiğinden, gün doğarken ayrılmayı başarmıştım. Yağmurun soğukluğu bütün kemiklerime işlemişti ama ne kadar üşüdüğümü hissetmiyordum bile. İçimdeki tek his, kalp kırıklığıydı.

Kendime çok kızgındım. Yunho'ya nasıl bunu yapabilmiştim, bilmiyordum. Aklım almıyordu. Yaklaşık 5 yıl sevgili kaldığım Chris'i aldattığımı düşünmek imkansızdı. Çünkü o hayatımda en büyük yeri kaplayan, gerçekten aşık olduğum tek kişiydi, aldatmış olamazdım.

Yunho bana gerçekten büyük bir ders vermişti. Ona yaptığım her şeyi ödetmişti. Beyni tarafından yönlendirilen Mingi olsaydı, bağırıp çağırırdı. Evden atılmanın, saatlerce kapıda yalvartılmanın hesabını sorardı. Ama kalbiyle hareket eden Mingi, Yunho'ya o kadar aşıktı ki... Sesimi bile çıkaramıyordum.

Ayakta durmakta zorluk çekerek arabama ulaşmıştım. Titreyen ellerimle kapıyı açtıktan sonra kafamı vurmamaya dikkat ederek koltuğa oturdum.

Çalıştırırken uyuşmuş vücudum yüzünden çok zorlanmıştım ama bir şekilde yola çıkmayı da başarmıştım. Sabahın erken saatleri olduğu için yol tamamen boştu. Yoksa ilk dakikadan birine çarpıp kazaya sebep olabilirdim.

Yan koltuğa attığım telefona uzanıp Wooyoung'u aradım. Beni kendime getirebilecek tek kişi oydu. Birkaç çalıştan sonra açmıştı.

"Mingi? Sabahın köründe asla aramazsın sen, bir şey mi oldu?"

"Wooyoung ben çok kötüyüm. Çok aşığım, çok kalbim kırık, terkedildim..."

"Tamam sakin ol önce. Neredesin sen?"

Nerede olduğumu söylemek için etrafıma bakındım ama bilmiyordum. Bomboş ve karanlık bir yolda ilerliyordum, sadece birkaç kilometre ötedeki bir benzinliğin ışıkları görünüyordu.

"Hiç bir fikrim yok. Yunho'nun evinden çıktığımı biliyorum sadece."

"Kenara çek, beni bekle. Biraz sonra oradayım."

Telefonu kapatıp dediğini yaptım. Ağrıyan bedenime ve kapanmaya çalışan göz kapaklarıma direnmeye çalışıyordum ama çok zordu. Yunho'yu düşündükçe daha çok acı çekiyordum. Kırgın bakışları gözümün önünden hiç gitmiyordu.

Verdiğim savaşa yenik düşerek kafamı koltuğa yasladım ve gözlerimi yavaşça kapattım.

-

Kendime geldiğimde bembeyaz bir yerde olduğumu farketmiştim. İlk başta ölüp cennette olduğumu düşündüm ama bu pek mümkün olmadığından hastane odasında olduğumu anladım. Gözlerimi tamamen açtığımda gördüğüm ilk şey başımda telaşla konuşan Wooyoung olmuştu.

"Mingi aklım çıktı! Saatlerdir uyanmanı bekliyorum! Sana bir şey olsaydı ne yapardım ben?"

Yanıma oturup hızlıca boynuma sarıldı. Bana ilgi gösteren birilerinin hâlâ var olduğunu görmek güzeldi.

"Özür dilerim, seni korkutmak istememiştim. Neden buradayız?"

"Seni bulduğumda buz gibiydin, öldün sandım. Hipotermi geçirmişsin. Saatlerdir uyuyorsun ve vücudunu ısıtmaya çalışıyorlar. Kimseye haber vermedim, endişelenmesinler diye."

Gözlerimi vücuduma çevirdim. Kıyafetlerim değiştirilmişti, üstümde de kat kat örtüler vardı.

"Serumun bitmiş, ben doktora haber vereyim."

Wooyoung odadan çıktıktan sonra yerimden kalkıp koltuğun üstündeki kıyafetlerime ilerledim. Hızlıca giyindikten sonra odadan ayrıldım.

Dengeyi tamamen kuramayan vücudum yüzünden duvarlara tutunarak ilerliyordum.

fall of king | yungiWhere stories live. Discover now