Başını yattığı yerden beni onaylarcasına salladığında ona içten bir şekilde gülümsedim.

Lipbalmı onun yatağının demirinin kenarına düşmeyecek bir şekilde, dik duracak biçimde bıraktıktan sonra kopardığım mandalinalardan birini onun ağzına yavaşça tıkıştırdım.

Taehyung telaşsız bir şekilde çiğnerken gözlerini bir anlığına dahi üzerimden ayırmadı. Çiğneyip yuttuğunda, bir tane daha aralık dudaklarından itekledim.

"Güzel mi?" diye sorduğumda dudaklarına tembel bir gülüş asıldı. "Çok güzel." dedi ağır ağır, derin sesi.

Sonra heyecan içerisinde benim onun ağzına yeniden tıkıştırmak üzere olduğum mandalinayı kelepçelerini şangırtarak aniden alıp benim dudaklarıma ittirdi.

Dişlerime çarpan mandalinayı onun üstüne düşürmeden dilimle çekip ağzımın içine aldığım gibi çiğnemeye başladığımda ekşi tattan dolayı yüzümü buruşturdum. Dişlerim kamaşırken, ağzımı şapırtarak gözlerimi kırpıştırdım. Huh, çok ekşiydi bu! Güzel değildi ki... Neden bu kadar ekşi olduğu halde güzel demişti?

Üstelik yüzünü dahi ekşiltmemişti. "Çok ekşiymiş Taehyung, başka soyayım." dediğimde, omzunu umursamaz bir tavırla silkti.

Ağzımda kalan ekşi tat, midemi de ekşitirken sertçe yutkundum. Buna rağmen bir tane daha kendi ağzıma attım. Belki diğerleri daha tatlıdır diye denemek amacıyla, ama sonuç hüsrandı. Cidden çok ekşiydi ve yenilecek gibi değildi.

"Mideni ağrıtır bu çok ekşi, yeme." Taehyung mandalinaları elimden aldığı gibi hepsini ağzına tıkıştırdığında hızla itiraz edercesine çıkıştım ama onun pekte umursadığı söylenemezdi.

O ifadesiz bir şekilde çiğnerken, benim içim ekşidi. Ah Tanrım. "Tadı yok ki." Ağzındakileri bitirmeden dudaklarını öne doğru uzatarak konuştuğunda, sesi olağanüstü derecede boğuk çıktı.

O anda beynimden vurulmuşa döndüm. His kaybından dolayı tat alma duyusu da mı devre dışı kalmıştı? Tanrım, bu yüzden mi bu kadar ekşi olduğu halde yüzünü bir milim bile kırıştırmadan yiyebilmişti?

Az önce sorduğumda güzel derken bunu öylesine söylemişti o halde... Öyleyse, ekşiyi hissedemediği gibi, acıyı, tatlıyı, sıcağı ve soğuğu da mı anlayamıyordu? Ah Tanrım...

Taehyung, ben düşüncelerimin derinliğine daldığım evrede çoktan ağzına tıktığı lokmalarını bitirip yutmuş ve dikkatle beni izlediğini fark edince başımı sallayarak silkelenip kendime gelmeye çalıştım.

Hoseok, o sırada kapıyı açtığında dilimi ısırdım. "Düş önüme artık Jungkook." dedi Hoseok son derece bezgin bir sesle homurdanırken.

Ne çabuk geçmişti şu dakikalar lanet olsun! "Hoseok hemen, hemen geliyorum." dedim aceleyle mandalina poşetini bileğime asıp yatağının demir başlığına bıraktığım lipbalmı kaptığım gibi aceleyle dudaklarına sürdüm özenle.

Lipbalmın kapağını kapatıp onun eline tutuşturduktan sonra ayağa fırladım. Soluk soluğa zemindeki çantamdan çıkarttığım paket ısıtıcı bantları onun yastığının kenarına bırakıp bir tanesini aldım.

"Jungkook çok ciddi sınırları zorluyoruz şu anda,bak biri gelecek!" diye sıktığı dişleri arasından tısladığında, dişimle paketlerden birini yırtıp açarak içinden bir çift ısıtıcı bantlarını çıkarttım.

"Tamam tamam, hemen geliyorum bu sefer hemen geliyorum." dedim ve el çabukluğuyla ısıtıcı bandın korumasını açıp Taehyung'un ayaklarının altına sırasıyla yapıştırdım. "Biraz böyle uzan, havayla temas ederek işleve giriyor bunlar çünkü. Üstüne çok basmazsan daha iyi ısıtır."

MADNESS • TAEKOOK ✓Where stories live. Discover now