0.1

2.7K 230 495
                                    


"Karım falan değil Hange," Diyerek onu düzeltti sinirli adam.

Hange nefes kontrolü yaparak öfkesine hakim olmaya çalışıyordu. Levi bu kadar bağnaz biri miydi? Daha önce farketmemişti.

"Eskiden... öyleydi..." dedi tane tane.

Levi sonunda kıçını on saattir oturduğu sandalyesinden kaldırdı. Hange'nin yanına geldi ve ayakta dikildi.

"Eskiden öyleydi, ama şu an aramızda resmi bir şey kalmadı. Yani onu umursamam için hiç bir nedenim yok."

Dörtgöz hışımla oturduğu yerden kalktı. Levi'ı gömleğinin yakasından tuttu ve sırtını sertçe masaya çarparak üstüne eğildi.

"O zaman seni bir daha onun yakınlarında görmeyeceğim lanet olası bücür."

Levi cevap vermedi. Hange de karşısındaki adamdan ses gelmediğinde ellerini çekti ve hiçbir şey olmamış gibi odadan ayrıldı.

*

"Gir, Carmen."  Kadın, komutanın adını söylemesiyle beraber şaşırdı ama içeri girmekte gecikmedi.

"Ben olduğumu nasıl bildiniz?" Gülümseyerek sordu sarışın adama.

Erwin hafif bir kıkırtı koyverdi. "Aslında bilmedim. Senden önce gelen dört kişiye de aynısını söylemiştim." Adamın dediğine Carmen bir kahkaha attı.

Sonra ciddileşti ve bir adım öne çıktı. "Peki, beni buraya neden çağırdınız?"

Erwin sesli bir nefes verdi. "Hadi ama Carmen, resmiyeti aştığımızı düşünüyordum."

Genç kadın zarif ellerini önünde birleştirdi ve yere baktı. "İnanın bana böylesi daha iyi..." Gözleri mavi okyanus irislerle buluştu. "Komutan,"

"Pekala pekala, sen nasıl istersen. Buraya seni çağırdım çünkü..." Erwin devam etmediğinde Carmen ince kaşlarından birini havaya kaldırdı.

"Artık rütbe alman gerektiğini düşünüyorum."

Yine aynı konunun açılması Carmen'in canını sıkmıştı. Erwin son birkaç aydır neredeyse haftanın iki üç günü Carmen'e rütbe almasıyla alakalı bir şeyler söyleyip duruyordu.

Ama bu ona göre değildi. Birilerini yönetmek, onlar adına karar alma sorumluluğunu alamazdı Carmen. Çünkü eğer bir onbaşı olsa ve küçük takımı kendi akılsızlığı yüzünden yok olsa, gireceği depresyondan bir daha asla çıkamazdı. Suçluluk duygusu iliklerine kadar işlerdi.

Geçmişinde yaşadığı sıkıntılar da bu kararı vermesinde etkiliydi.

Carmen düşüncelerinden çıkıp gerçekliğe geri döndü. Yutkundu ve Erwin Smith'e baktı.

"Üzgünüm Komutan. Size bunu istemediğimi defalarca belirttim. Lütfen tercih ve kararlarıma saygı duyun olur mu? İyi çalışmalar."

Erwin onun ofisten çıkmasına izin vermeden sandalyesinden kalktı ve ayakta duran kadının yanına geldi.

İri elleri kadının omzunun iki yanında konumlandı. "Carmen, amacım seni bir şey yapmak zorunda gibi hissettirmek değil, biliyorsun."

Omzundaki eller, kadının kolları boyunca süründü ve sonunda narin ellerini tuttu.

Carmen çatık kaşlarla önce karşısında duran gür kaşlı adama, ardından onun tuttuğu ellerine baktı.

"Ben sadece senin iyiliğini düşündüğüm için-" Carmen hızlıca ellerini çekti ve bir adım geri gitti.

"Benim kimsenin iyiliğimi düşünmesine ihtiyacım yok Komutan Smith. Bir daha bana dokunmayın lütfen, iyi günler."

Selam bile vermeden hızlı adımlarla odadan çıktı. Kendi odasına doğru ilerlerken yanından geçen ve ona meraklı gözlerle bakan kısa boylu adamı görmedi.

Onun yerine karşısından gelen yaklaşık iki metre boyundaki adamı gördü.

"Carmen, bayağıdır göremedim seni? Nerelerdeydin?" Sesin aşağıya daha iyi ulaşabilmesi için hafifçe eğildi. Bu hamleyle Carmen ile yüzleri de yakınlaşınca Carmen tek elini adamın yüzüne koyup hafifçe itti.

Avuç içine batan sakallarla kısık sesle inledi. "Mike! Şu sakallarını kes artık!"

Mike sırıttı, az önce sakalının battığı eli elleri arasına aldı ve birkaç küçük öpücük kondurdu.

Carmen'in gözleri irileşti. "Ne yapıyorsun aptal? İnsanlar yanlış anlayacak!"

Mike eller üzerindeki işini bitirdi. Kızın yüzüne yüzünü yaklaştırdı ve sakallarını hafifçe kızın yanağına, dudağına sürttü.

"Mike, Tanrım! Cidden kes şunları!" Adamın geniş omuzlarına ellerini koydu.

Uzun adam sırıttı. Önce yanağını kızın pürüzsüz yanağına yasladı. Sonra kafasını çevirdi ve onun yanağına boydan boya öpücükler bıraktı.

Dudaklarına geldiğinde geri çekildi ve Carmen'in kıpkırmızı olmuş yüzüne baktı. Mike onun kırmızı dolgun dudaklarına bakmaya başlayınca ne yapacağını anladı ve gözleri irileşti.

Mike'yi omuzlarından hafifçe ittirdi. Gerçi bunun devasa cüsseye bir etkisi olmamıştı.

"Şey, gitmem şimdi lazım. Bakışırız, aman, görüşürüz sonra." Rezil olmanın verdiği utançla hızla odasına koştu.

Mike giden güzel kadının arkasından içten bir gülümsemeyle bakarken kendisine de bakan bir çift göz vardı.

Gece mavisi, nefretle dolup taşan kısık gözler...

__________________________________

bu kitabi yazmak asiri sardi 5. bolume kadar var taslaklarda

nasil ilerliyo iyi mi

៚ redamancy | levi ackerman [✓]Where stories live. Discover now