74- MEMLEKET

39.6K 3.7K 1.2K
                                    

Bölüm şarkısı: Saklımdasın- Erdal Güney

Titreyen ellerimin parmaklarını birbirine geçirip titrek bir nefes aldım, sırtıma atılan ceketin düşmeye meyilli olmasını umursamadım. Vücudum titriyordu, üzerimde yüz kat ceket olsa yine üşüyecektim, biliyordum.

Önümden geçip giden ayakkabıları izliyordum, kafamı kaldırmaya gücüm yoktu. Tükenmiş hissediyordum, daha doğrusu çaresiz. İlk defa bu kadar kendimi kaybetmiştim, ne kadar ararsam arayayım kendimi bulamıyordum.

Birbirine değen dişlerimi sıktım, vücudum kaskatı olmuştu ve içimden bağırmak geliyordu ama sanki bir el ağzımı sıkı sıkı kapatmıştı. Tek kelime bile edemiyordum.

Gözlerim çamurlu ayakkabıma kaydı, burnumun direği sızladı. İnsan kendi perişanlığına böyle yıkılır mıydı?

"Haluk, biz on ya da on beş saate orada oluruz. Biz gelene kadar sen etrafı halletsen olur mu?" Kürşat'ın sesi yakınlaştığında içim titredi, güvende olduğumu hissettim.

"Caner biraz rahatsız, gelip direkt uyusun bir de ev işleri ile uğraşmayalım."

Saniyeler sonra elinde bir kutu ile yanıma oturdu, sadece bacaklarını görüyordum. Yüzüne bakmaya mecalim yoktu, o da bunu umursamadan kutuyu kenara koydu ve düşmek için fırsat kollayan kendi ceketini düzeltip yeniden omzuma koydu.

"Eyvallah, Allah'a emanet." telefonu kapatıp kenara koydu. Birbirine kenetlediğim ellerimi daha çok sıktım.

"Gülüm çay getirdim, için ısınsın biraz." dediğinde anında kafamı hızlı hızlı iki yana salladım.

İçimin ısınması için ona sarılmam gerekiyordu ama bunu bile yapamıyordum.

"Caner," dedi Kürşat derin bir nefes alarak, kutuyu kenara koydu ve biraz bana doğru eğildi. Göz ucuyla yüzüne bakıp yeniden ellerime çevirdim bakışlarımı. "Yapma böyle."

"Bir şey yapmıyorum." ruhsuz ve seri bir şekilde konuşuyordum. Kafamı otomatik olarak iki yana salladım.

"Kendini heba ediyorsun, üzülme demiyorum ama kendine zulüm etme." dişlerimi sıktım yine istemsizce, gözlerim dört döndü. Dolup taşmıştım.

"Annem Kürşat, annem." kendim bile inanamıyordum. Canımı feda ederim dediğim annem sırf kalbimde bir erkek var diye bana kin ve öfkeyle bakmıştı.

"Annem..." dedi, düşünceliydi. Hafifçe güldü. Kendi annesini düşünüyordu.

Deli gibi etrafta gezen gözlerimle bir umut ışığı yakalamışım gibi kafamı kaldırıp ona baktım, gözlerim iri iri açıldı.

"Belki de hani sen beni ağlattın ya, o yüzden sana tutulmama kızıyordur. Belki benim mutlu olduğumu, senin bana artık iyi davrandığını görünce bir daha öyle bakmaz." sesim umut doluydu ama kalbim tersini söylüyordu.

Kürşat bana baktı, ardından boğulurmuş gibi derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Bu bile söylediğimin doğru olmadığını haykırıyordu.

"Öyle," dedi hareketlerine zıt, net bir cevapla. "Emin ol zamanla her şey daha güzel olacak. Annen sana güzel baktığımı gördüğünde yine eskisi gibi olacak."

Yalan olduğunu biliyordum ama bu yalana iki elimle tutunmak istiyordum. Yalan denizinde boğulurken, bir ufak yalanda benim içindi işte.

"Çocuklar ne olacak sonra babam... Bensiz yapamazlar ki." dedim Kürşat'dan yardım dilenir gibi, beni iyi edebiliyorsa onları da etmesi gerekiyordu. Kürşat bana döndü ve biraz daha yaklaştı.

"Seni oradan alıp götürürken cebinden telefonunu alıp Berzan'a verdim ve saklamasını söyledim. Onlara ulaşacağız, biraz açığa kavuştuğumuzda da yavaş yavaş Berzan'a para göndeririz. Merak etme, onlarda iyi olacak."

Bunları hangi ara yapmıştı bilmiyordum ama saatlerdir ilk defa gülümsedim, keyifli bir gülümseme değildi, çenem titriyordu.

"Sen olmasan ben ne yapardım Kürşat..." diye mırıldandım, omuzları düştü ve bakışlarını benden kaçırdı.

"Eğer ben olmasaydım belki de başına böyle şeyler gelmeyecekti, daha iyi olacaktın." sevgisini bana usul usul aşıladığı için kendini suçlu hissediyordu. Elimi birbirinden ayırdım ve onun dizine koydum.

"İyi ki varsın, iyi ki." kafasını çevirip yüzüme baktı, hafifçe gülümsedi.

Onun gülümsemesine bakıp bende güldüm, saniyeler sonra sesli sesli güldüm.

"Oğlum yine memleketsiz kaldık." dediğimde birkaç saniye öylece suratıma baktı. Ardından o da gülmeye başladı.

"Sen kendi adına konuş," dedi Kürşat gülerken, anlamayarak yüzüne baktım ama hâlâ keyifsiz bir şekilde sırıtıyordum.

"Benim memleketim, senin gözlerin."

Gülümsemem yüzümde asılı kalırken, o eskiden görmemek için gözlerimi çevirdiğim aşk dolu bakışları ile gözlerime bakıyordu.

"Sen yanımda olup bana baktığın sürece memleketim, yerim, yurdum belli."

Gözlerim dolduğunda etraftaki insanları umursamadan elimi dizinden çektim ve ona yaklaşıp yanağımı omzuna yasladım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

"Seni çok seviyorum Kürşat." öyle içten söyledim ki, içim sıcacık oldu.

"Ez jî te hez dikim." dediğinde gülümsedim, onunda güldüğünü vücudunun titremesinden anladım.

Tek varlığıma sıkı sıkı tutundum o an, hiç bırakmamak üzere.

***

Diğer bölüm final...

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin