49- AKIL HOCASI

50.3K 4.5K 1.9K
                                    

Bölüm şarkısı: Gazapizm & Ahmet Kaya- Nereden Bileceksiniz

Kaçıyordum.

Ondan resmen kaçıyordum.

Gözlerinin içine baktığımda onu affedeceğimi biliyordum. Eski Kürşat olsaydı, bir daha asla affetmeyeceğimi biliyordum ama şimdi daha farklıydı. Yıkılmıştı, bitmişti sanki. Ayakta duran bedeni yıkılmak için bir rüzgarı bekliyordu.

Onu böyle görmeyi hiç istemiyordum. Bu kadar korkak ve yıkılacak bir duvar gibi durduğunda omuzlarıma daha büyük yük yığılıyordu sanki. O yıkıldığında, enkazın altından sağ çıkamayacaktım.

Elimde tuttuğum parayı saydım, tam tamına beş yirmilikten oluşan yüz liraydı. Duygusal anlamda yük taşıdığım yetmezmiş gibi, günü boş geçirmemek ve eve birazda olsa katkı sağlasın diye, odunları, kömürleri ve beyaz eşyaları taşıyordum.

Parayı cebime koydum ve Kürşat'ı görmemek için uzattığım yoldan dolayı bilmediğim sokaktan çıkıp, tanıdık sokağa girdim. Eve az kalmıştı, gözlerim ona değmezse bugünü de kalbimi acıtmadan geçirecektim. İki gündür yaptığım gibi.

Onu iki gündür görmüyordum, görmekte istemiyordum.

Elimi hırkamın cebine koyup ilerlerken istemsizce sokağa giren iki adama baktım. Beyaz gömlekli, ülkücü bıyıklı benden büyük iki kişiydi. Gözleri benim üzerimde durduğunda daha hızlı yürüdüler. Kaşlarım çatıldı, belki de bana öyle geliyordu. Artık her hareket, art niyetli geliyordu.

Dümdüz yoluma devam ederken ikisinin tam karşımda durması ile yanlış düşünmediğimi anladım. Ellerimi cebimden çıkarmadan ikiliye baktım.

"Hayırdır?" sesimin sert çıkmıştı.

"Caner," dedi kahverengi gözlü olan. "Reis baba seni çağırıyor."

Daha önce hiç görmediğim, sanki benim inadıma ortalıkta görünmeyen Reis baba...

"Neden?" diye sordum ama nedenini oturup bana anlatmayacaklarını elbette biliyordum.

"Konuşmak için."

Derin bir nefes aldım, istemsizce etrafıma bakındım. Normalde böyle racon sahibi insanların çağırdığı yere gitmezdim, köyde tarla kavgası olduğunda bile benden önce abim giderdi. Böyle işlerle alakam olmazdı. Şimdi ise bela çekiyordum.

"Nerede konuşacağız?"

"Öncesinde ülkü ocaklarına çağırmıştı ama seni bulamadık, bulduğunuz yerde eve getirin dedi." kafamı salladım.

İkisi kafasını salladığında eliyle diğer mahalleyi işaret etti. Onlar yürümeye başladığında etrafa göz gezdirip arkalarından gittim. Onlar konuşmadan dümdüz yürürken aklımdan binlerce senaryo geçiyordu.

Ya Kürşat ve beni öğrendiyse?

Dişlerimi birbirine geçirip yumruklarımı sıktım. Dakikalar sonra Kürşat'ın evinin önüne gelmiştik, apartmanın kapısına baktığımda onu öptüğüm gece direkt aklıma doluştu.

Ne hissedeceğimi bilmeyerek bana yön gösteren adamlara uyarak apartmandan içeri girdim, merdivenlerden çıkarken garip hissediyordum. Onların kapısının önüne geldiğimizde, iki adam önde ben ise arkada durdum. Kahverengi gözlü olan zile basıp bekledi.

Saniyeler sonra kapıyı türbanlı bir kadın açtı, gözleri Kürşat'a benziyordu.

"Abdullah? Ne oldu oğlum?" diye sordu, sözleri ne kadar samimi gözükse de sesi soğuk ve sertti.

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin