63- SİİRT

45.6K 4.2K 2.3K
                                    

Siirt 'Şirvan' bölgesini bilmediğim için biraz kendime göre hayal edip yazıyorum.

Siirt-Şirvan belediye başkanından özür dilerim...

"Kürşat, otostop çekmemiz lazım bundan sonra." tesbihini çevirerek etrafına bakan tosuna. Issız yolu görünce gözü korkmuştu herhalde.

"Caner ben buralara daha önce geldim ya sanki." dedi kendinden pek emin olmayan seslerle. "Teslimat vardı bu bölgede sanki."

"Burayı ayırt edeceğin bir yer yok ki, sana öyle gelmiştir." dediğimde söylediğimi mantıklı bulmuş olacaktı ki kafasını ağır ağır salladı.

Issız yolda etrafıma bakındım, sadece sonbaharda yapraklarını düşürmüş ağaçlar dımdızlak duruyordu. Yer yer çınar ağaçları vardı ve uzunca bir arazi toprak vardı.

Kürşat ve ben evi ve işi halletmek için annemlerden önce gelmiştik buraya. Babam rahatsız olduğu için onu direkt pisliğin içine koymak istememiştim. Evin tamir edilecek yıkık dökük bir yeri varsa onu halledip, iş bulup dönecektim. Bunu söylediğimde Kürşat ben de geleyim önceden bir bilgim olsun diyerek peşime düşmüştü.

Otobüsten indiğimiz gibi Şirvan minibüslerine binip merkeze gelmiştik ama annemin ailesi merkezden biraz daha ötede yaşıyorlardı. Daha doğrusu iki ilçenin ortasında. Bu yüzden düz yola çıkıp buradan geçen bir arabanın bizi almasını bekleyerek oraya gitmemiz gerekiyordu.

"Arabamı o şerefsize kaptırmasaydım arabayla gelip giderdik." diyerek yolun ortasında durmaktan vazgeçip yanıma geldi. Babasından bahsediyordu.

"Siktir et oğlum, o arabayla buraya gelsek başımıza bir iş gelirdi zaten." adamın adında bile hayır yok diye devam etmek istiyordum ama sonuçta babasıydı, yüzüne bunları söyleyeceğim bir hakkım yoktu.

"O da doğru." dedi kolunu omzuma atarken. Ortalığın ıssız olmasını fırsat bilip kafasını çok hafif eğip boynumu sıkıca öptü.

"Yürüyerek mi gitsek acaba?" diye sordum uzun yola bakarken, aynı zamanda ben de bu sessizlikten faydalanıp kolumu onun beline doladım.

"Hayatta yürümem o kadar yolu, benim götüm araba koltuğuna alışmış. Elimde olsa tuvalete bile arabaylan giderim." elini omzumun kenarından uzatıp yola bakarken sakallarımı okşadı.

"Tosunum benim," dedim belini sıkarken. "Burada nah binersin arabayı."

"Ben de sana binerim." muzip sesini duyduğumda kafamı ona çevirdim.

"Döverim seni çocuk, bir kenara atarım kimsenin haberi dahi olmaz." dediklerimi umursamadan eğilip aralık dudaklarımdan öptü sulu sulu.

"Sen bana kıyamazsın Asenam."

Tam ona küfür etmek için kendimi hazırladığım sırada uzaktan gelen araba sesiyle anında ikimizde kollarımızı kendimize çekip ayrıldık. Kürşat araba sesinin geldiği yöne dikkat kesilirken onun kırışmış siyah gömleğini düzelttim. Çıkmış olan ufak kenarı pantolonundan içeri sokarken gözüm yoldaydı.

"Aha geliyor valla." dedi Kürşat üstünü düzeltmemi umursamadan tesbihli elini yavaşça kaldırırken.

Yaklaşmakta olan pikap tarzı beyaz arabaya baktım. Arkasında büyük bir kasası vardı. Sürücü koltuğunda duran yaşlı amca bakışlarını bize çevirdi, yavaş yavaş o iğrenç sesli motoru durdurdu. Yaklaşıp kapıyı açtım. Yanında iki tane küçük çocuk vardı.

"Selamün aleyküm." dedim sakallı adama. Babam yaşlarındaydı ama ondan daha dinç görünüyordu.

"Aleyküm selam oğul." dediğinde Kürşat tam dibimde bitti, adamın gözleri ona kaydı. Baştan aşağı süzdü, başkalarını bilmem ama ülkede ülkücü diye bir ideoloji olmasa bile Kürşat'ı gören herkes 'ülkücü' derdi. Bir de siyah gömlek, pantolon giyindiği için mafyalara benziyordu.

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin