35- GECENİN BİR YARISI

66.1K 5.4K 2.1K
                                    

Bundan önce bir bölüm daha var...

3 gün sonra

Uykumun en derin yerinde gelen tıkırtı sesiyle yerimden kıpırdandım, ama gözümü açmak yerine yorganı biraz daha kafama çektim. Öyle çok uykum vardı ki gözlerimi açacak halim yoktu.

Camdan çıkan sert sesler göz ardı edip uyumaya devam edeceğim seviyeden çıkıp rahatsız etme seviyesine geldiğinde gözlerimi açtım. Bu normal değildi ya da dışarıda ki rüzgardan dolayı çıkan seslerden değildi.

Bir daha tıkırtı geldiğinde yorganı üzerimden attım. Odanın içi soğuk olduğu için anında tüm vücudum titremeye başlamıştı. Bunu umursamadan uykulu uykulu pencereye yaklaştım ve perdeyi kenara çekip dışarı baktım.

Kürşat...

Tam tamına üç gündür onu ne mahallede ne de başka bir yerde görmüştüm.

Çatılan kaşlarım ile pencereyi açtığım anda dışarıda ki rüzgar yüzüme akın etmiş, saçlarımı ve ince tişörtümü dalgalandırmıştı. Kürşat arkasını dönmüş etrafı gözetlerken pencerenin sesi geldiğinde anında bakışlarını bana çevirdi.

"Ne yapıyorsun lan bu saatte?" boğuk, uykulu sesimle konuştuğumda hâlâ hayran hayran bana bakıyordu. Saniyeler sonra kendini toparladı.

"İki dakika kapının önüne çık."

"Kürşat gecenin bir yarısı ne istiyorsun amına koyayım?" onu gönderip hızla yatağıma geri dönmek istiyordum. Uykum o kadar fazlaydı ki soğuk havanın uykumu açması gerekirken daha da kötü etmişti.

"Gülüm, hadi..."

Israrcı bakışları ve heyecanlı ifadesine birkaç saniye baktım. Ardından hiçbir şey demeden pencereyi kapatıp perdeyi çektim. Arkamı dönüp yatağıma baktım, Kürşat'dan daha çekici geliyordu.

Ama yatağın kırılacak bir kalbi yoktu, dışarda ki şerefsiz kurdun ise oldukça vardı.

Gözlerimi ovuşturarak odadan çıktım, bizimkiler salonda uyuyordu. Şu an onların yanına kıvrılıp yatmak isterdim, çok fazla uykum vardı bu yüzden duvara yastık çizip yine uyuyabilirdim.

Dış kapıya gidip ayakkabımı giyindim ve kapıyı açıp dışarı çıktım. Dışarıda öyle yoğun bir rüzgar vardı ki neredeyse beni alıp götürecekti. Kapıyı hafifçe kapattım ve önümde tesbih çeviren kurda baktım.

"Gece gece manyadın mı?" o yanıma gelip yarım kapattığın kapıyı hafifçe çarptı. "Lan ne yapıyorsun? Anahtarımı almadım."

"Biraz benimle geleceksin." afallayarak suratına baktım.

"Nereye?" diye sordum ama gözlerim neredeyse kapanacaktı. Uyku ilacı mı içmiştim neydi bu?

"Üç gündür yokum mahallede, iş vardı. Çok özledim seni, az önce geldim, eve girmeden yanına geldim." benim aksime o çok enerjikti.

"Ama benim çok uykum var Kürşat." kafamı kapının kenarına yaslayıp gözlerimi kapattım.

"Kurban olurum sana," dedi, bileğimden tuttuğunda gözlerimi istemsizce açtım. "Arabayla geldim, arabanın içinde uyursun. Sen gel yeter ki."

Bileğimi öyle hafif tutuyordu ki elinin sıcaklığı olmasa hissetmezdim bile. Kafamı salladığımda gülümsedi ve bileğimden tutup çekiştirdi. Mahalleden kimse görmesin diye kapının önünden çıktığımız anda bırakmıştı bileğimi. O sürücü koltuğuna ilerlerken ben yavaş ve uyuşuk bir şekilde hemen yan koltuğunun kapısını açıp içine oturdum.

Kapıyı kapattığım anda içeride ki sıcak hava yüzüme vurmuştu bu sefer. Arabanın içi bizim evden daha sıcaktı şu anda. Kürşat tesbihli eliyle direksiyonu çevirdi ve kendi tarafında duran aynaya bakıp yolu kontrol ederek hareket etti.

"Nereye gideceğiz?" diye sordum kafamı cama yaslarken.

"Mahalleden uzak bir yere." dedi önüne bakarken.

Gözüm onun üstüne kaydı, siyah gömlek, siyah pantolon giyinmişti. Kolunda bir saat vardı ve içki kokuyordu. Üzerimde ki siyah ince kazak ve gri eşofman ile ondan oldukça farklı duruyordum.

"Neden üç gündür yoktun? Nasıl bir iş bu?" diye sordum, o gözünü yola dikmişti.

"Babamın işleri işte, acele şehir dışına çıkmak zorunda kaldım. Sana da haber veremedim."

"Nasıl bir iş bu?"

"Alım satım." dedi sadece. Direksiyonu avunun içiyle tam tur döndürüp etrafına bakarak bir araya girdi. O sırada yolu izlerken uykum yine bastırmıştı.

"Şurada şöyle uyusam iki dakika." gözlerimi kapatıp.

"Caner sakın uyuma, bekle uzaklaşayım arkaya geçer uyursun." evet bu daha güzel bir seçenekti.

Gözlerimi zorlukla açarken dakikalar sonra Kürşat boş bir araziye geldiğinde ağaçlıkların bol olduğu bir araya gidip arabayı durdurdu. Ses bir anda kesildiği için garip olmuştum.

Kürşat bana bir şey demeden aşağı indi, kendi kapısını kapatıp benim yanıma hızla geldi ve kapıyı açtı.

"Hadi gülüm, geç yerine yat." diye dalgayla konuştuğunda ona ters ters bakıp aşağı indim. Ama indiğim anda donmuştum bile.

O arka kapıyı açtığında anında bindim, Kürşat'da etrafına bakıp ardından arabaya bindi ve kapıyı çekti. Ani rüzgar ile onun içki kokusu yüzüme çarptı.

"Kokunla sarhoş olurum sözünü gerçekleştireceğiz herhalde." dedim, ilk anlamayarak baksa da ardından farkına varmıştı ki gülümsedi.

"Sen hiç içki içmez misin?" diye sorduğunda kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır."

"Güzel." dedi ve oturduğu yere iyice yayıldı. Dizi dizime değiyordu, daha doğrusu bana aşırı yakın duruyordu.

"Nasıl yatacağım ben?" diye sordum. Bacağına iki kere hafifçe vurdu.

"Burada yatacaksın."

Normalde asla kabul etmezdim ama birkaç saniye suratına baktıktan sonra umursamadan yerimde iyice yayılıp ardından kafamı onun dizine koydum, bacaklarımı kendime çekip rahatsız bir pozisyonda durdum. Aslında bir o kadarda rahattı.

"Saçını okşayabilir miyim?" eli iki yana açılmış, boş vaziyette duruyordu. Birkaç saniye düşünüp kafamı salladım.

Gülümsedi ve emin olmayarak yüzüklü elini saçlarıma attı, arkaya doğru nazikçe taradı. Gözlerim anında kapanmıştı. Elimin tersini dizine koyup, yanağımı da avuç içine koyup biraz daha yerleştim kucağına.

Bir şeyler mırıldandığında onu duymayacak kadar mayışmıştım, zaten dakikalar sonra tamamen uykuya dalmıştım. Uyuyana kadar saçımı okşamayı bırakmamıştı.

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin