🕊️21🕊️

81 5 0
                                    

Yayınlanma tarihi:
7 Aralık 2021
19.49
.
.
.
.
.
.
.
.

Şu aralar çok yoğun olsam da elimden geldiğince her Salı bölüm atmaya gayret edeceğim değerli okurlarım.
Umarım beğenirsiniz yine.

Keyifli okumalar 🥰❤️

.
.
.
.

Ben paketi açıp eniştemin ne aldığına bakacaktım ki halam sinirle:

"Hadi çorbaları doldurda yemeğe oturalım. Sonra açarsın paketi."

"Dur Şadiye! Kız hediyesini açsın. Sonra yemek yeriz. Acelesi yok."diyerek çıkıştı Şevket Enişte. Halam hemen onu susturdu.

"Ne durması? Ölüyoruz acımızdan. Hanımefendinin hediyesini açmasını mı bekleyeceğiz?"

Hediye paketini hemen oraya bırakıp mutfağa geçtim. Çorba tenceresini alıp salona girdiğimde halamı paketi açarken buldum. Açmama izin vermediği hediye paketini kendisi açmıştı. Şermin'de yanında durmuş paketten çıkan elbiseye bakıyordu.
Ben bir şey demeden tencereyi sofraya koydum. Halam elinde evirip çevirerek ve dudak bükerek baktığı elbiseyi elinde buruşturup ayaklarımın dibine attı ve alaycı bir tavırla:

"Al bakalım işte hediyen."

Ben bir halama, bir ayaklarımın dibine düşen elbiseye bakmış, söylediği cümlede takılı kalmıştım. Eniştemin hoşuna gitmemişti halamın yaptığı. Renginden belliydi. Ama ben bununla ilgilenmiyordum.

"Al bakalım hediyeni."

Halamın sinirli bir şekilde söylediği bu cümle kulaklarımda uğuldayıp duruyordu.

"Al bakalım işte hediyen."

"Al bakalım işte hediyen."

Bu cümle beni alıp hüznün dağlarına çıkardı. Her taraftan esip gürleyen hasret rüzgârları ruhumu sarıp sarmalamış her tarafımı yakmıştı üşütmenin aksine. Buz gibi değildi bu rüzgar. Yakıcı ve kavurucuydu. Hem de hiç olmadığı kadar. İki üç kelime bir araya gelip işte böyle sürüklüyordu sizi hüznün dağlarına.
Taa çocukluğuma gitmiştim. Annemin her saniyesini doldurduğu, sıcaklığını ta derinden hissettiğim ve hep yanımda olduğu o eşsiz demlere . Altı yaşlarındaydım.
Annemle şehre gittiğimiz günlerden birinde çocuk elbiseleri satan mağazalarının önünden geçmiştik. Hiç unutmam. Önünden geçtiğimiz bir mağazada, asılı duran şeker pembesi bir elbise çarpmıştı gözüme. Nasıl da güzeldi? Annemin yeteri kadar parası var mı yok mu, diye düşünmeden hemen eteğini çekiştirip onu durdurdum.

"Anneciğim bu elbise çok güzel. Alalım mı? Ne olur?" Çocuk aklı işte. Hemen istiyorduk gördüğümüz güzel şeyleri. Annem durdu ve mağazaya baktı.

"Hangisi güzel kızım?" dedi gülümseyerek. Parmağımla işaret ederek gösterdim.

"Baktı. Baktı." Yüzündeki gülümsemeye bir gölge düşüverdi bir anda. Kendini toplayarak ve az önceki gülümsemesini tekrar yüzüne takmaya çalışarak bana döndü.

"Güzel kızım o elbiseyi almak için yetecek kadar paramız yok şimdi yanımda. Ama söz ilk fırsatta ilk işim gelip bu elbiseyi almak olacak. Tamam mı?" Üzülmüştüm. Ama üzüldüğümü belli etmedim.

"Tamam anneciğim." dedim başım hafifçe öne düşmüştü. Gözyaşlarımın akmaması için direnen gözlerim yerdeydi.. Annem de üzülmüş olmalıydı alamıyor olmasına.

"Aferin anlayışlı kızım benim." diyerek başıma bir öpücük kondurdu. Sonra elimden tutarak yolumuza devam ettik. Giderken gözlerim elbisedeydi. Annem de bunu farketmiş olmalıydı. Bir şey demedi. Ben de bir şey demeyip elinden tutmuş olduğum halde arşınlıyorduk yolları. Az sonra beni bir pastanenin önünde durdurdu. Dizlerini büküp eğildi. Hizamda durup gözlerimin içine gülümseyerek baktı.

"Çikolatalı pastaya ne dersin Hasnam?" dedi pastaneyi işaret ederek ve ardından devam etti.

"Hadi bugün birlikte pastaneye gidelim. Sana çikolatalı pasta ısmarlayayım." Gülümsedim. Hiç beklemiyordum bunu. Daha önce hiç pastaneye gitmemiştim. Bu fikir içimdeki üzüntüyü silip süpürdü hemen. Gülücükler gelip kondu yüzüme. Heyecan denen duygu küçük kalbime yerleşti ve oradan oraya zıplayarak beni coşturdu.
Annemin boynuna atladım hemen.

"Canım annem!"dedim. Sımsıkı kucakladı beni.

"Canım kızım benim!" diyerek karşılık verdi ve başıma bir öpücük kondurdu. Ardından beraber pastaneye girdik.

Aradan günler belki de haftalar geçmişti. Ben o elbiseyi çoktan unutmuştum. Hatta daha pastaneye girerken unutmuştum. Ama meğer annem unutmamıştı. Anneler işte. Unuturlar mıydı hiç yavrularının istediklerini? Anem de unutmamıştı. Şehre, nenemin ilaçlarını almak için gittiği bir gün, eve döndüğünde elinde güzelce süslenmiş bir hediye paketi vardı.
Yanıma geldi. Sağ dizini kırıp eğildi. Tam hizamda durarak elindeki paketi bana uzattı ve:

"Al bakalım hediyeni güzel kızım." dedi. Her zamanki ışıl ışıl ve insanın içini ısıtan tebessümüyle bakmıştı bana.

Büyük bir mutlulukla aldım hediye paketini. Merakla açtım. Annem beni gülümseyerek izliyor arada saçlarımı okşuyordu.

Paketi açtığımda çok şaşırdım. Çünkü içinde o gün çok beğendiğim elbise vardı. Gülücükler atarak annemin boynuna atladım.

"Anne unutmamışsın bu elbiseyi. Ben unutmuştum oysa çoktan."

"Anneler unutmaz göz aydınlığım. Hem de hiç unutmaz. Ben de unutmadım. Sevindin mi bakalım?"

"Hem de çok. Canım annem benim." diyerek yanaklarına öpücükler kondurmuştum bir sürü.

Hayatımda aldığım en güzel, en şirin ve en özel hediyeydi. Annemin şefkati, merhameti vardı çünkü onda. Ama en çok emeği vardı. Uykusuz geçirdiği ve nice umutlarını, hasretlerini fısıldadığı geceler vardı. Ah annem! Canım annem!Zorluklarla almıştı o hediyeyi bana, o zaman daha yeni anlamıştım. Çünkü o elbiseyi istediğim günden bu yana ellerinden örgü şişleri düşmemişti. İşlerini halledip şişleri alır olmuştu eline. Kaç gece uyumayıp sabahladığına şahit olmuştum. O zaman anlamamıştım. Ah canım annem. Meğer para kazanıp biriktirmek içindi hepsi. O günden sonra bir daha beğendiğim şeyleri alması için tutturmadım. Zaten ev işleri ile yeterince yoruluyordu. Bir de istediklerimi almak için örgüler örüp para kazanma çabalarına girmesini kısacası yorulmasını istemiyordum. Anneler öyleydi işte. Yokluk içinde varlığı meydana getirirlerdi evlatları için. Onlar için imkansız diye bir şey olamazdı. Evlatları söz konusu oldu mu canlarını bile verirlerdi.

Ben bunları düşünürken halam söylenmeye başladı.

"Hadi çabuk. Ne oyalanıyorsun doldur şu çorbaları da yemek yiyelim. Annem düşünce aklıma işte böyle duraksayıveriyordum elimde olmadan. Kendimi toplayarak ve acıyan yanımın sesine kulağımı tıkamaya çalışarak çorbaları doldurdum. Halamın küçük bir sevinci bana çok görüp aldığım hediyeyi ayağımın önüne fırlatmasının ben de uyandırdığı o derin sızıyı görmezden gelmek en iyisiydi.
Öfkesi hiç dinmeyecek miydi bana bu kadının?

Ne zamana kadar acımasızca davranacaktı?

Ne zaman beni insan yerine koyacaktı?

Ne zaman bana merhamet gösterecekti?

O çok sevdiği kardeşinin kızı değil miydim? Onun tek yadigarı değil miydim ona?

Yadigarıydım elbet.

O halde...

Neden?

Niçin?

Peki ya ne zamana kadar sürüp gidecekti bu evdeki çilem?

Ne zaman huzura erecektim?

Ne yazık ki hiç bitmeyecekti çilem. Hiç huzura ermeyecektim. Hatta bundan böyle daha zor günler bekliyordu beni. Ama ben bilmiyordum.

HASNA (Devam Ediyor)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz