🕊️7🕊️

139 14 39
                                    


Alnımdaki yarayla beraber yavaş yavaş küçük ruhumdaki yaralar da iyileşiyor gibiydi. Çünkü Ney Dedeyle kesişmişti yollarımız. Onun karşıma çıkmasıyla bambaşka bir dünyaya ayak basmıştım. Köyde ki koruyucum olmuştu o günden sonra. Ne zaman çocuklar bana ilişecek olsa bir anda çıkardı ortaya. Nerden nasıl çıktığını asla kestiremezdiniz. Sanki tehlikede olduğumu hissediyormuş da bir anda oraya ışınlanıyormuş gibi.

Olayın ertesi günü evimize gelmiş beni ziyaret etmişti Ney Dede. Dedem biraz agresif bir sesle:

"Ne olacak alt tarafı küçük bir yara Salih Hoca."

Köyde herkes Salih Hoca derdi ona. Dedem bile. Bir yandan camide müezzinlik yapıyor bir yandan caminin bir köşesinde Kur'an dersleri veriyordu Ney Dede. O yüzden Hoca diye anılırdı. Ben bunu sonradan onu uzaktan takip ettiğim zamanlarda öğrenecek ve kendimi bir anda onun dersinde onun talebesi olarak bulacaktım. Çünkü Ney Dede çocuklara ders verirken camdan onları izlediğimi farkedecek ve beni de çağıracaktı.

Artık onun talebesiydim. Annemi mutlu etmişti bu durum. Kendisi okumamıştı. Babam biliyordu okumayı. Seferlerden gelişlerinde bazen Kur'an'ı açıp ona okurmuş. Çok severmiş annem onu dinlemeyi. Hamileyken arada babam ona da harfleri gösterip öğretiyormuş. Ama babam vefat edince öyle kalmış ve ders alamamış bir daha. Ders alacağımı duyduğunda gözleri dolmuştu annemin. Gelip beni kucakladı gözleri dolu dolu.

"Babanın Kur'an'ı yıllardır öylece duvarda duruyor. Ne açan oldu ne okuyan. Artık bundan sonra açılacak o Kur'an inşaAllah. Artık babanın Kur'an'ı kapalı kalmayacak Hasna'm."

"Tabi ki anneciğim. Hem artık ben babamın yerine sana okurum ki. Sen üzülme emi annem." demiş küçücük halimle onu teselli etmiştim.

"Can kızım benim." deyip öpmüş bağrına basmıştı.

"Hem bir öğreneyim ben de sana öğretirim."

Birkaç damla gözyaşı düşmüştü omuzlarıma ve ıslatmıştı beni.

Biliyordum sevinç gözyaşlarıydı bu defa omuzumu ıslatan. Başka türlü olsa hemen elimi yanaklarına götürür silerdim ve ağlamasına izin vermezdim annemin. O yüzden bu defa sesimi çıkarmadım ve sımsıkı sarıldım. Yakında hasret kalacağımdan habersiz olduğum o eşsiz kokusuna daldım. Bilsem hiç bırakır ve çıkar mıydım o eşsiz kokusunun doluştuğu sinesinden. Tabi ki de bırakmazdım. Ama nerden bilebilirdim ki. Oraya geleceğim ama şimdi değil.

Okuldan sonra ki Kur'an derslerini iple çeker olmuştum artık. Ney Dede'nin  şefkat dolu babacan sesini duymaya can atardım. Sadece ben değil. Onun dersine gelen herkes öyleydi. Çok seviyorduk Ney Dede'yi. Hiç çıkmak istemezdik dersten. En azından ben. Hiç bitmesin isterdim o ders anları. İlk günden hemen öğrenmiştim Kur'an harflerini. Çalışkanlığım va çabuk kavrayışım çok mutlu etmişti onu. Aferin demiş başımı okşamıştı.

Yavaş yavaş söküyordum okumayı. Ney çalışına  da o ders  günlerin birinde şahit olmuştum.  Erkenden derse gittiğim bir gündü. Caminin avlusuna girdiğimde daha önce hiç duymadığım efsunlu  bir ses karşılamıştı beni. Tam da o an kapılmıştım büyüsüne neyin. Sese kulak kabarttım ve sesin geldiği yöne doğru yürüdüm. Keşfe çıkan bir kaşifin edasıyla atıyordum adımlarımı. 
Caminin arka avlusuna kadar dolandım. Ses daha yakın geliyordu. Az kalmıştı bulacaktım sesin kaynağını. Yavaş adımlarla ilerledim. Kocaman bir çınar ağacı vardı avlunun sonunda. Biri ağacın önünde ki banka oturmuştu. . Sağ omuzu tek gözüktüğü için kim olduğunu seçemiyordum. Ses çıkarmadan ve merakla yaklaştım. Oydu.

Ney Dede.

Elinde düdük olduğunu sandığım ancak adının ney olduğunu öğrendiğim bir kamış vardı. Ucunu ağzına koymuş kendinden geçmişçesine üflüyor, başını hafifçe oynatıyordu. Eliyle kavradığı neyi öylesine sevgiyle, şefkatle tutmuştu ki...

HASNA (Devam Ediyor)Where stories live. Discover now