TEMPERSİTAR - 3.BÖLÜM - KALMAK İÇİN ÇOK GEÇ

Start from the beginning
                                    

"İyi misin? Neler oluyor Helena?" Koluma dokunan elin sahibinin Aileen olduğunu görmemle birlikte, damarlarımda dolaşan kan yavaşladı. Ağzımda atan kalbimi yutarcasına geri yerine gönderdim.

"Hiç. Hiçbir şey. Elim acıdı." Bir yandan merakla sağa sola bakıyordum. Herhangi birini göremedim.

"Sen nereden çıktın Aileen? Yürürken seni görmedim. Daha doğrusu, koşarken."

"İçerdeydim aptal. Ağacın yanında." Kapının hemen girişindeki, dalları kapının üzerine kadar inen elma ağacını gösterdi. Elinde birkaç tane elma vardı.

"Bize elma topluyordum. Haydi, geçelim." Beraber Marva'ların arka bahçesine geçtik. Bizim evin aksine, Aileen ve Marva'ların arka bahçesi de vardı. Ki bunu yadırgamıyordum. Biz iki kişilik bir "aileydik". Onlar ise dört. Hem Marva'nın hem de Aileen'in birer erkek kardeşi vardı. Marva'nın annesi ve Aileen'in babası iş arkadaşıydı. Marva'nın babası kendi hukuk şirketini yönetiyordu. Yani durumları çok iyiydi. Aileen'in annesi çalışmıyordu. Ancak onların da durumu iyiydi. Marva ve Aileen'in kardeşleri Midvale Lisesi'ne gidiyorlardı ve çok yakın arkadaşlardı. Şu an birlikte, Aileen'lerde, tıpkı bizim gibi küçük bir toplantı yaptıklarına emindim. Ailesi hafta sonunu bir tatil için dışarıda geçiriyorlardı. Bu gece hepimiz burada kalacaktık.

"Hey. Şunu duymanız lazım." Elinde gazete ile bahçeye çıkan Marva, ikimizin de dikkatini çekmeyi başarmıştı. Her zamanki gibi moda sayfasından bir şeyler okuyacağına emindim. Kendisi çok sıkı bir moda takipçisiydi ve bunu günlük hayatına uygulamaktan hiç çekinmezdi. Cesur şeyler giyer, yeni şeyler denerdi.

"New York'ta yaşamaya can atan kasaba kızları, sizlere bir çift sözüm var. Köyünüze geri dönün." Aileen ile birlikte koy verdiğimiz kahkahayı, Marva'nın keskin mavi gözleri yarıda bıraktı. İkimiz de susup onu dinlemeye başladık.

"Göstereceğim ben onlara köy kızını. Şu havalara bak. Sanki atalarınız New York'ta doğdu." Sinirden kırmızı olan beyaz tenine baktıkça gelen gülme hissini bastırmakta zorlanıyordum. Aileen de farklı durumda değildi.

"Bu demek oluyor ki, seçimini yaptın." Marva usulca başını salladı. En başından beri onun New York'u seçeceğini biliyordum. Bu onun hayaliydi, neden yapmasın ki?

"Sen Aileen, sen bir şeye karar verebildin mi?"

"Dün aile konseyinden, California çıktı. Herkes hemfikir gibi. Benim dışımda herkes." Kaygıyla bizi süzen Aileen'e anlayışla baktık. Böylesine küçük bir yerden, öyle koca bir yere gitmek onu korkutuyordu. Onu çok iyi anlıyordum. Çünkü ben çok daha kötü durumdaydım. Ben Akademinin nerede olduğunu bile bilmiyordum! Bunu, "Taşıyıcı" gelene kadar öğrenemeyeceğimi söylemişlerdi. Bir çeşit güvenlik önlemi tarzı bir şeydi. 1 Eylül'de, Taşıyıcı ile birlikte, Akademiye gidecektim. Ben ve benim gibi Akademiden habersiz büyüyenler, okula bu şekilde götürülüyordu. Akademiden haberdar olanlar ise aileleri ile birlikte, onların kendi yöntemleri ile (artık her ne ise) Akademiye ulaşıyorlardı.

"Aileen, her şey güzel olacak. Endişelenmeyi bırak. Ülkenin en iyi okullarından birinden kabul aldın. Ömrünün sonuna kadar burada kalamazsın. Helena bile gidiyor!" hepimiz gülümsedik. Haklıydı. Ben bile, gidiyordum işte. Uzun uzun akademi hakkında öğrendiklerimi anlattım onlara. Fernando ve Klaer'i, şu kötü takipçilerimi, Onların bu dünyayı kabullenebilmesi benden çok daha zor oldu. Ben gözlerimle bir sochru görmüştüm, onlar hiçbir şey görmeden bu fantastik dünyaya inanmakta zorluk çekiyorlardı ama bana da çok güvendikleri için bana inanıyorlardı. Hayatımda ilk kez, insanların bende kıskanabilecekleri bir şeye sahiptim. Gözlerimin parladığına emindim. Uzun ve güzel bir sohbetin ardından hepimiz Marva'nın yatağına doluştuk. Birlikte geçireceğimiz son gecelerden biri olduğunu bilmenin hüznü vardı hepimizde. Bugünden sonra herkes, geleceği için koşturmaya başlayacaktı.

AY KUŞAĞI SERİSİ : T&M&IWhere stories live. Discover now