Yorgun gözleri ileride bekleyen Kürşat'ı görünce, "Ah..." diye titredi sesi ve bacakları titremeye başladı. Yaklaştıkça mezar taşlarında yazan Zeyd ve Mirza Hanbeyli isimleri takıldı gözlerine. Başını sağa sola sallayarak daha fazla yaklaşamadan durdu ve ellerini ağzının üzerine bastırarak ağlamaya başladı.

Kürşat'ın da ıslanmıştı yanakları. Eline aldığı balyozla birlikte başını yukarı aşağı salladı ve ilk darbeyi Zeyd isminin yazılı olduğu mezar taşına indirdi, "Bitti!"

"Aah!" Diye inledi Behiye. Ellerini öne doğru uzatarak "Aaah! Yapma, yapma..." diye seslendi fakat Kürşat bu defa da Mirza Hanbeyli yazan mezar taşını kırmıştı ve balyozu fırlatıp başını öne eğmesi ile çocuklar misali hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Çalışanlar uzaklaşırlarken Behiye titreyerek yaklaşmıştı Kürşat'ın yanına ve kırdığı mezar taşlarına bakarak yere çömeldi. Yere savrulmuş taş parçalarını birleştirmeye uğraşıyordu. Birleştiremedikçe, "Annem.. annem..." diye titretiyordu sesi ama Kürşat onu bu işkencenin içinde daha fazla bırakmadan toparlanıp yanına çömeldi.

Sıkıca tuttu ellerinden. Alnına uzun bir öpücük bırakırken yanaklarından tuttu bu defa ve "Çiçeklerimle geldim" dedi.

Anlamadı elbet. Kocasının da kendisi gibi delirdiğini düşünmüştü ve o da Kürşat'ın yanaklarına dokunup, "Kırma çocuklarımı, vallahi ne dersen yapacağım... Kırma" diye karşılık verdi.

Gözlerini kaldırıp Behiye'nin sol omzunun üzerinden yukarı doğru baktı Kürşat. Acı dolu bir tebessümle "Çiçeklerimle geldim" diye fısıldayarak yineledi ve Behiye'yi kollarından tutarak ayağa kaldırdı.

"Kürşat?"

"Bitti güzel yüzlüm... Ruhum. Koynuma doldurdum çiçekleri, koynuna getirdim."

"Kürşat... Gidelim buradan ne olursun."

"Anne?"

Kaskatı kesilmişti Behiye. Kan tutmuş gözlerini Kürşat'ın gözlerine dikmiş, hareketsiz bir şekilde geriden yükselen anne seslenişinin gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştı. Kürşat başını yukarı aşağı salladı. Alnına yeni bir öpücük kondururken, "Yakamamışlar... çalmışlar..." diye açıklayabildi yalnızca ve geri çekilirken "Evlatlarımızı getirdim sana" diye ekledi.

Şaşkınlık nasıl da anlamsız kaldırdı, çok daha başka bir şeydi içine düşen. Organları birbirine mi çarpıyor, yoksa sahiden ölüyor muydu bu defa? Ölüyorum herhalde, diye düşünmüştü fakat Kürşat omuzlarından tutup arkasını dönmesini sağladığında ve Asil'in gözyaşları içerisinde bir kez daha anne diye mırıldanmış olmasıyla, bin ayrı şimşeği aynı anda yüreğinin orta yerinde hissetti.

Ellerini dizlerine çarpa çarpa bağırmaya başladı. O bağırdıkça Asil de titredi ve boncuk boncuk dökülen yaşlarıyla birlikte koşup annesine sıkıca sarıldı. Bağırmaya devam etti Behiye. Bağıra çağıra ağladı. Yıllardır içinde taşıdığı bir yangını dışarı atmaya yetecek gibi değildi ama yine de bağırmaktan vazgeçemedi. Bağırırken güçlükle kaldırdı ellerini. Asil'i sarmıştı şimdi ve "Ahhhh Kürşat!" diye inledi.

Dakikalar üzerine Asil'in kolunun kenarından öteye baktığında Behiye, başı öne eğik bir şekilde bekleyen birini gördü. Gözlerini Asil'e çevirip yanaklarını silerken, Asil tebessüm etmek için zorladı kendisini ve bir adım sola çekilip, başını ötede bekleyen Kartal'a çevirdi.

"Ah..." diye inliyordu Behiye'nin nefesi. Başını sağa sola sallarken Kartal'a bakarak birkaç adım ilerlemişti ama fazlasına gücü yetmedi.

Buralar Karışır | askıdaNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ