Bir çalışan sürücü koltuğuna oturduğunda şimdi, "Öldü mü o pislik?" diye yineledi Asil.

"Hayır efendim."

Asil merakla yeniden arkasına döndüğünde, Kartal soğuk bir tebessümle babasının kanlı ellerine bakmıştı ve başını geriye yaslayarak gözlerini kapattı. Yaşadıklarının gerçek olduğunu idrak etmekte zorlanırken buluyordu kendini. Hayatı boyunca ailesini merak edip durmuş ve bulmak için türlü türlü pisliklere bulaşmıştı fakat karşılaşacağı aileye dair hayalleri, şimdi yaşadıklarından çok farklıydı.

"Kızı eve götürdüler mi?"

Kürşat'ın bu sorusu ile birlikte gök gözler aralandı arka koltuktan ve başını kaldırıp dikiz aynasından şoför koltuğunda oturan adama baktı.

"Evet efendim."

Rahat bir nefesle yeniden başını geriye yasladığında Ozan'ı düşündü. Nedenini soramamıştı ama Kürşat bulundukları bu yere gelmeden önce Ozan'ın farklı bir arabada beklemesini istemişti. Onun da iyi olup olmadığını merak ediyordu Kartal. Dilini ısıra ısıra meraklı yanına karşı mücadeleyi kaybedince öne doğruldu ve "Kardeşim nerede?" diye sordu.

Dudaklarını sıkarak buruk bir ifadeyle bakmıştı Kürşat. Bir başka oluyordu kardeşten gelen sancı. Düğüm düğüm oluyordu insan. Bir düğümü yenecek olsa, bir başkasına düşüyordu ve boğulmaya başlıyordu. Yabancının açacağı bin ayrı yaraya razı gelirdi ama kardeşten gelen tek bir yarada yere seriliyordu. Kürşat'ın gözleri yerin yedi kat dibini görmüş gibi bakıyordu. Canı çok yanıyordu. Karanlık yolu seyrediyormuş gibi görünüyordu belki ama yorgun gözlerinin önünde bir tek Cengiz'in yüzü vardı. Çocukluk yıllarını hatırladığı an dudağının kenarına hüznün en ağırı yerleşmişti. Ağladığında yanına koştuğu, herkeslerden koruyup kolladığı kardeşinin bitmek bilmeyen kara kışı getiren kişi olduğuna inanmak istemiyordu. Biri çıksın, diye iç geçiriyordu; biri çıksın ve Cengiz yapmadı desin. Fakat yapmıştı. Kendini yırtsa da, bağırıp çağırsa da gerçekler arka koltukta oturuyordu.

Şöyle bir geriye bakacak gibi olsa da kıpırdayamadı. "Mezarlığa sür" dedi sürücü koltuğunda oturan çalışanına ve çatık kaşlarının altından müthiş bir hayal kırıklığı ile bakan gözlerini yola sabitleyerek ekledi, "Kardeşin güvende, eve döndüğümüzde oraya gelecek."

Kışını bahara çevirecek olanla bir yabancıymış gibi konuşmak zoruna gitse de tavrını bir türlü değiştiremiyordu. Kısa bir zaman önce emirler yağdırıp işlerine göz dikenleri bulsun diye oradan oraya koşturduğu çocuktu arka koltuktaki. Hiçbir anlam ifade etmeyen öylesine biriydi. Şimdi ise canının bir parçası, dalıp giden ve uzun uzun düşünen yanının kurtarıcısıydı.

Nasıl bir boşluğun imzası vardı Cengiz'in ellerinde böyle, düşündükçe çıldıracakmış gibi oluyordu. Sinirinden sıktığı dişleri ağrımaya başlamıştı artık. Bağrına basıp, sırtını yasladığı her güne lanet ediyordu ama geç kalmışlık hissi lanet okumayla geçecek kadar hafif değildi.

     Yanındakileri tanıyor da olsa hepsine ürkerek bakıyordu Behiye. Mezarlığa geldiklerinin farkındaydı fakat çocuklarının mezarına gidecek kadar güçlü olmamıştı hiçbir zaman. Hayat bir balkon köşesi ve yatak odası ile sınırlanmıştı onun için ve sabırla çocuklarına kavuşacağı ölümü beklemişti. Şimdi, o çok beklediği ölüme getirilmiş gibi hissediyordu. Cengiz'in emriyle evden atılıp hastane odasına kapatılınca Kürşat'ı da kaybettiğini düşünmüştü. Etrafında olan bu adamların da Cengiz'e çalıştıklarını düşünüyordu fakat ölüme götürülen birisine göre fazla dikkatli davranıyor olduklarının da farkındaydı ve kafası karışıyordu.

Buralar Karışır | askıdaOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz