59- SANA KIYIP GİDEMİYORUM

45.1K 4K 1K
                                    

Bölüm şarkısı: Sana Kıyıp Gidemiyorum- Ahmet Şafak.

"Caner, gerekirse sen burada bekleyeceksin." dedi Doğuş karakolun kapısının önünde beklerken.

"Doğuş, sinirliyim zaten. Nolur..." dedin sabırsızca beklerken. Sesini çıkarmadı, zorla peşine düşüp gelmiştim. Kürşat için bir avukat tutmuştu ve karakola gelmişti. Ailesi 'olmadığı için her şeyle o uğraşıyordu.

Kürşat'ı karakola getireli kaç saat olmuştu bilmiyorum ama bir gece geçmişti. Sabahına direkt kendimizi karakolun önüne atmıştık. Kalbimin acısı o gittiğinden beri bir saniye bile geçmemişti.

Onun için öyle çok endişeleniyordum ki, avukat yatabileceği yılın sayısını verdiğinde dünyalar başıma yıkılmıştı. Onu özlemeyi geçtim, gencecik bir çocuğun hayatı bitecekti. Ömrünün en güzel zamanlarını dört duvar arasında geçirecekti.

Suçlar üzerine kalmamıştı, sadece devletten gizli yaptığı işleri babası ortaya çıkarmıştı. Sadece Kürşat'ı suçlu göstererek. Devamını bilmiyordum, beynim almıyordu. Bunu nasıl yaptığını bile bilmiyordum.

"Mahkemeye çıkmadan bir hal çare bulmamız lazım ya." o böyle olumsuz ve umutsuz konuştukça ona bağlı olan içimdeki yeşermeye yüz tutmuş tüm umut filizleri de eziliyordu. Yemyeşil olan topraklarım kurak bir çöle dönmüştü.

Derin bir soluk aldım o sırada kapıdan çıkan avukat arkadaşla aldığım soluk ciğerlerime varmadan hızla havaya karıştı. Tüm dikkatimi ona verip o bize gelmeden yanına gittim. İstemsizce kapının ardına baktım.

"Ne oldu?" erkenden çıkmıştı, acaba görmesine izin vermemişler miydi?

"Hakkındaki suçlamaların dosyasını aldım, Kürşat ile görüşecektim ama o seni görmek istiyor." dedi, çok umutsuz bakıyordu.

"Gel benimle." dedi arkasını dönerken. Omzumun üzerinden Doğuş'a baktım ve hemen önüme dönüp onu takip ettim.

Avukat çantasının kolundan sıkıca tutmuş, kendinden emin adımlar atarak bir polisin yanına gitti. Polis beni süzüp kafasını salladı ve ardından daha sakin bir tavırla beni nezarethaneye ilerletti.

Daha önce jandarma karakoluna gittiğim çok olmuştu ama ilk defa şehirde böyle bir karakolda bulunuyordum. Bizim orada herkes birbirini tanırdı, burası biraz daha korkutucu görünüyordu.

Karanlık koridordan geçip, daha kasvetli yere geldiğimizde demir parmaklıkları gördüm. İçeride bir grup vardı orada Kürşat'ın olması imkansızdı.

Kenara baktığımda bankın üzerinde oturmuş, siyah gömleği kırışmış, saçı dağılmış adamı gördüm. Düşünüyordu, uzun süredir yaptığı gibi.

"Sadece beş dakika." diye uyardı polis. Kafamı sallayıp vakit kaybetmeden Kürşat'ın olduğu tarafa gittim. Parmaklıkların önüne geldiğimde hissetmiş gibi kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Soğuk bakışları yerini özlem ve üzüntüye bıraktı.

Anında ayağa kalkıp yanıma gelirken ben onu inceliyordum. Vücudunda, yüzünde her hangi bir yara var mıydı diye. Ama Doğuş'un dediğine göre Reis baba denilen babalıktan nasibini almayan adam ülkücü reisi diye oğluna ne olursa olsun herhangi bir şey yapmazlarmış. Babası şikayet etse dahi.

"İyiyim, iyiyim endişelenme." dedi fısıltıyla konuşurken. Onu incelemeyi bırakıp gözlerine baktım, gözlerinde acı görmeyi istemiyordum. Benim kalbim daha çok yanıyordu.

"Nasıl endişelenmeyeyim..." diye mırıldandım istemsizce. Ardından derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirdim. "Merak etme, avukat halledecek."

"Avukatla işim yok benim." dediğimde kaşlarım çatıldı. "Avukat beni buradan çıkaramaz."

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin