56- GEÇMİŞ

48K 4K 1K
                                    

Arkadaşı tahmin ettiği gibi bir saat içinde geldiğinde biz çoktan ellerimizi utana sıkıla yıkayıp içeri geçmiştik. Normal davranmaya çalışsamda istemeden gözlerimi ondan kaçırıyordum.

"Caner limon getirsene mutfaktan." ama Kürşat zırrosunun pek sikinde değildi.

Bardakta kalan iki yudum suyu kafama dikip kenara koydum. Elim ıslandığı için üzerime sürerken arkamı dönüp mutfağa bakındım. Kirli değildi ama acayip dağınıktı.

Buzdolabının önüne gidip kapısını açtım ve hafifçe eğilip limon aradım. Beyaz poşetin içinde dört tane limonu görünce kaç tane sıkarlar bilemediğim için poşeti alıp dolabı kapattım. İlk gördüğüm çekmeceyi açıp içinden bir bıçakta alarak salona ilerlerdim.

İkisi çoktan sehpanın üzerine yemeği koymuş, yemeye başlamıştı. Kürşat gömleğinin kollarını sıyırmış, gömleğinin ilk üç düğmesini açmış büyük büyük lokmalar ile yağlı yemeği üzerine damlatmadan yemeye çalışıyordu.

"Hadi başkan, gel otur sende." dedi Doğuş sehpanın bir ucunu gösterirken.

"Ver limonu ver." dedi dolu ağzıyla, serçe parmağı ile poşetin ucunu tuttuğunda beyaz poşeti serbest bıraktım. Limonları yanına almış, bir tane çıkarmıştı.

Kürşat'a en yakın yere oturdum, iştahım kesilmişti amına koyayım. Ama onun iştahlı iştahlı yemesi biraz da olsa beni kendime getirirken yarım ekmeği önüme alıp kıymalı, aşırı yağlı yemeğe ekmek banıp ağzıma götürdüm.

"Caner bugün burada kalsana sen." dedi Kürşat salataya limon sıkarken. Yüzüğü parlıyordu. İri, kaslardan dolayı tombul sayılabilecek ellerini ısırarım gelmişti.

"Yok, kardeşler bekliyor evde." dedim bakışlarımı ellerinden çekip. Kolayı elime alıp bir yudum aldım.

"Kürşat kardeşini hiç sikine bile takmaz." dedi Doğuş,bütün kavgalarımız kardeşinin yüzünden başlamasaydı bu dediklerine inanırdım.

"Onu teyzemin yanına göndermişler zaten." Kürşat'ın az önce neşeli çıkan sesi durgunlaşınca bakışlarımı ona çevirdim. Kolasından bir yudum aldı ama anında omuzlarını düşürmüştü bile.

"Yav reis, sen Reis babayı bu kadar kızdıracak ne yaptın ki?" Doğuş büyük bir merakla sordu. Rahatsızca kıpırdandım, bu konuyu düşünmek beni geriyordu.

"Boşver Doğuş, babamin her zamanki halleri." dedi Kürşat yemeğini yemeye devam ederken.

"Öyle..." dedi Doğuş bir şey söyleyecekken susmuştu. Bu ikimizin de dikkatini çekmiş olacaktı ki aynı anda ona döndük.

"Söyle." dedi Kürşat dümdüz bir ifadeyle. Doğuş söylemeye biraz çekiniyor gibiydi.

"Yani reis," dedi ve Kürşat'ın ısrarcı bakışlarından sonra mecburen devam etti. "Reis baba herkese haber salmış, mahallede ve bizim tanıdığımız mekanlara. Sana bir çöp bile verilmeyecek, verdiğin selamlar bile alınmayacakmış."

Afalladım, bir baba oğluna en fazla ne kadar düşman olabilirdi ki? Sanırım bu adam Kürşat'ı oğlu olarak değil, kullandığı bir maşa olarak görüyordu. İlk isyanında sanki kanından canından birine değilde düşmanına bakar gibi bakmıştı.

Sinirli bir soluk çektim içime, bakışlarım Kürşat'a döndüğünde sanki onun dediklerini kafasında tartıyormuş gibi hâlâ çocuğun yüzüne bakıyordu. Ardından ağzındaki lokmayı çiğnerken dudaklarının kenarı kıvrıldı. Samimi bir gülüş değildi elbette.

"Kimse benim selamımı almayacakmış öyle mi?" dedi Kürşat tek kaşını kaldırıp, dalga geçiyor gibi görünüyordu.

"Eğer alırlarsa, daha doğrusu Reis babanın dediklerine karşı çıkarlarsa yapacaklarını biliyorsun." dedi Doğuş, Kürşat daha fazla güldü.

"Anladım, anladım." dedi Kürşat ama deli deli düşüncelere daldığını gülüşünden bile anlamıştım.

"Allah'ın selamını almayana zorla selam veremezsin, kendileri bilir." dedim dikkatini çekmek için. Bakışlarını bana çevirdiğinde kafamı olumsuz anlamda salladım. Neyi düşünüyorsa yapmaması için.

"Öyle." dedi Doğuş, Kürşat önüne döndü ve kolayı kafasına dikti. İştahı kapanmış gibiydi.

"Afiyet olsun." deyip ayağa kalktı. Elini birbirine sürüp elini yıkamaya gitti, ikimiz arkasından bakakaldık.

"Keşke yemeğin üzerinde bahsetmeseydim." dedi Doğuş kendine kızarak.

Keşke hiç bahsetmeseydin.

"Kürşat daha önce hiç babasıyla karşı karşıya gelmiş miydi?" diye sordum birden, çok merak ediyordum. Doğuş'un bakışları bana döndü birkaç saniye durup kafasını olumlu anlamda salladı.

"Sadece bir kere geldiler."

"Konu neydi?"

"Kürşat'ın bir ablası daha var, mahalleden çoktandır gitti. O yani nasıl desem..." dedi ve durdu, söylemeye çekiniyordu.

"Söyle, benden sır çıkmaz." güvenmesi için konuştuğumda biraz durdu ama ardından omzunun üstünden arkaya bir bakış atıp konuşmaya devam etti.

"Evlilik dışında gebe kaldı." gözlerimi irileştirdim, bu Kürşat'ın ailesi için baya büyük bir problem olmalıydı. "Reis baba kızını namus belasına öldürmek istedi."

Duyduklarım ile en büyük şoku yaşamıştım. Bizim yaşadığımız köylük, geri kalmış yerlerde bu hâlâ mevcuttu ama şehirin ortasında, milletin 'reis baba' dediği birinin böyle bir şeye kalkışması beni afallattı.

"Kürşat reis ilk defa o gün babasına karşı çıktı, baya karşı karşıya geldiler. Mahalleli çoğunlukla Kürşat Reisin arkasında durdu. Ve işin içine polislerde karışınca Reis baba geri adım attı. Biz görmedik ama birbirlerine silah çekmişler sanırım."

O sırada Kürşat içeri geldiğinde sesini kesti. Afallamış suratımı düzeltmeye çalıştım ama şaşırmadan duramıyordum.

Kürşat gelip bir sigara yaktı ve kafasını geriye atıp, yayvan bir şekilde koltukta oturdu. Sigarasını içip, diğer yandan düşünüyordu.

Onun bu hali hoşuma gitmemişti.

***

İyicene çukura döndü ha...

Diğer bölüm mahallenin ortasında Kürşat ve babası silah çekmişken Caner koçovalı iki namlunun arasına ağır çekimde girer kesin ajdhahdhahshsh

Neyse, gerçekçi yazmaya çalışıyorum diyeceksiniz bu mu gerçekçi ama bizim kıytırık mahallemizde bile bir dolu olay çıkıyorsa bu ülkücü mahallesinde neler oluyordur... Yani aşırı absürt yazmıyorum.

Yakında Siirt'e gidiyoruz....

MEMLEKETSİZ Where stories live. Discover now