55- FARKLI HİSLER

53.6K 4.3K 2.2K
                                    

İşten çıktığım gibi Kürşat'ın bana verdiği adrese doğru yola koyuldum. Bulunduğumuz mahallenin en uzak yerinde bir evde kalıyordu. Gecenin bir yarısı babasına görünmemek için evden çıkıp o arkadaşına gitmişti. Tabi bende bütün iş saatinde onu merak etmekten kendimi yiyip bitirmiştim.

Yıkık dökük binaların olduğu yere geldiğimde etrafıma bakındım. Terzinin yanındaki apartmanı bulmam gerekiyordu. Elimi montumun cebine sokup etrafıma bakındım. Uzakta görülen dükkana ilerledim, terzi burasıydı.

Yanında iki apartman kapısı vardı, apartmanın adını bile vermemişti manyak. Kafamı kaldırıp baktım, iki apartmanın sadece birinin balkonunda küçük bir Türk bayrağı asılıydı. Muhtemelen burasıydı.

Sol kapıdan girip üçüncü kata çıktım, kapının önünde Kürşat'ın ayakkabısını gördüğümde ise emin olmuştum. Elimi montumun cebinden çıkarıp zile bir kez bastım. Zilin sesi o kadar inceydi ki yüzümü buruşturdum.

Kapının açılması biraz uzun sürerken rutubetli apartmana göz gezdirdim. Eski bir apartmandı ve değişik bir kokusu vardı. Kötü değil, soğuk kokuyordu sanki.

Omzumun üzerinden arkaya bakarken kapı birden açıldığında kapıya döndüm. Karşımda ülkücü bıyıklı, siyah kot, krem rengi boğazlı kazak giyinmiş çocuğu gördüğümde iki saniye dilim tutuldu. Karşımda direkt Kürşat'ı görmeyi bekliyordum çünkü.

"Kürşat burada mı?" diye sordum, eğer evde değilse boş yere rahatsız etmiştim adamı. Çocuğun gözleri yüzümü turladı, ardından hafifçe gülümseyerek kapının önünden çekildi.

"Gel başkan, içeride."

Gülümsemeye çalışarak ayakkabımı çıkardım, içeri doğru bir adım atıp çocuğun yüzüne bakmadan birkaç adım ilerleyip durdum.

"Dümdüz devam, salonda." dedi kapıyı kapatırken.

Dümdüz devam edip açık kapıdan içeri girdim, hem sıcak hem de alkol kokusu yüzüme çarptığında yüzümü buruşturmamak için büyük bir çaba sarf ettim. Kürşat siyah gömlek, siyah pantolonu ile koltuğa yayılmış sigarasını içiyordu, gözleri bana değdiğinde gülümsedi.

"Selamün aleyküm..." dedim yanına ilerlerken. Hemen kendini toparladı ve bacaklarını yaymadan oturmaya çalıştı. Ama koca gövdesi ile bu oldukça zordu.

"Aleyküm selam."

Montumu çıkarıp aramıza biraz mesafe koyarak onun yanına oturdum ve montumu koltuğun yaslanma yerine koydum. O sırada içeri adının Doğuş olduğunu öğrendiğim çocuk girdi.

"Hoş geldin Caner." dedi koltuğun kenarında duran içki şişesini eline alıp.

"Hoş buldum." gülümseyerek konuştuğumda çocuk Kürşat'a döndü.

"Reisim ben gidip yemek yaptırayım, şöyle yağlı kıymalı bir yemek ha?" dedi, anlatırken bile ağzı sulanmış gibiydi.

"Beş tane ekmek al bir de, ben fazla yerim." dedi Kürşat, öküz. Doğuş gülümseyerek bana döndü.

"Sen ayrı bir şey istiyor musun başkan? Kola alacağım, sen sarı kola içer misin?" yemekten öyle şevkli bahsediyorlardı ki bir saat önce bir şeyler yememe rağmen acıkmıştım.

"Siz ne alırsanız bana uyar." dedim, ama cümlede kurduğum 'alırsanız' lafı bile beni rahatsız ederken elimi cebime attım. "Yemek yaptıracaksanız-"

"Sakın sakın." dedi elim cebimdeyken, gözlerini çevirip arkasını döndü. "Bunu görmemiş olayım."

Doğuş kapıdan çıktığında bakışlarımı Kürşat'a çevirdim, o 'e yani' gibisinden bakıyordu. Kapı saniyeler sonra açılıp kapanınca sırıttı.

MEMLEKETSİZ Where stories live. Discover now