54- CANSU

50.5K 4.4K 1.6K
                                    

"Kürşat..." hafifçe dürttüm ama tepki vermedi. Kırk yıldır uyumuyor gibiydi, yorgundu biliyorum ama bu kadar uyuması biraz fazlaydı.

Ya da ben onu özlediğim için küçük bebekleri uykusundan uyandırıp seven insanlar gibi onu uyandırıp özlem gidermek istiyordum. Bence bu daha doğru olan seçenekti.

"Uyansana lan." kolundan dürttüğümde kolumu ittirdi ve uyumaya devam etti. Öğlen iki olmuştu ve hâlâ uyumak için direniyordu manyak.

"Yavşak uyan hadi."

"Benim hakkımda ne diyorsan Allah sana iki katını versin." aniden kapalı gözlerini açmadan konuştuğunda irkildim.

"Uyandıysan beni niye uğraştırıyorsun ulan?" dedim ayağa kalkarken. Gözlerini açtı, aşırı uyuduğu için şişmişti.

"Dürtmelerin masaj, sesim masal gibi geldi. Daha çok uykumu getirdin çünkü." dedi ve sonra esneyerek vücudunu kaldırdı. Elinin tersini ağzına tutarken gözlerini kısmıştı. Esnemesi bitince etrafa birkaç saniye boş bakışlar attı.

"Saat kaç?"

"İki oldu." kafasını salladı ve yerden destek alarak ayağa kalktı.

"Bugün arkadaşın evine gideceğim, pederden gizli orada kalacağım bir süre." dediğinde kaşlarım çatıldı, ne ara bunu ayarlamıştı?

"Evden hiç çıkmadın, nasıl ayarladın bunu?" alayla gülümsedi ve kazağını düzeltti.

"Gülüm telefon diye bir şey icat edildi, tabi sen bilmezsin. Kullanmamakta ısrarcısın."

"Para diye bir şeyde icat etmişler, olmayınca olmuyor biliyorsun." yanına gittim birkaç adımda.

"Borç mevzusu olayına girmiyorum, onun tarihini bilmiyorum." gülümsedim, umursamaz bakışları gülüşüme kaydı. Bir an acı çeker gibi baktı, gülüşüm anında soldu.

"Noldu?"

"Sen niye bu kadar güzelsin? Bu gülüşünü yakından gördüğüm için gidip şükür namazı kılmam lazım benim. Her kula nasip olmaz."

İlk başta anlamakta zorluk çeksem de daha sonra afallayarak suratına baktım. Ciddi olmadığını, sadece iltifat için söylediğini düşündüm hiç öyle durmuyordu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, ömrümde bu kadar sevilmemiştim sanırım.

Ağzımı birkaç kere açıp kapattım ama hiçbir şey söyleyemedim, afallayan yüzüme bakıp gülümsedi ve iki elini yanaklarıma koyup gözümün hemen altına yaklaştı, otomatik olarak gözlerim kapandığında o sıkı sıkı öpüp geri çekildi.

"Ölürüm uğruna." dedi sevgi dolu bir sesle, gözlerimi açtım ama yüzüne bakamadım. Utanmıştım, ensemi kaşıyıp kapıya baktım ve oraya ilerledim.

"Hadi gel, kahvaltı yap." diye mırıldandım. O arkamdan gülerken on aldırmadan kapıyı açıp dışarı çıktım.

O sırada annem salondan çıktı, eşarbını düzeltirken bakışlarını bana çevirdi. Evde Kürşat var diye mecburen eşarbını örtmek zorunda kalıyordu.

Bakışlarımı çekip mutfağa ilerledim, Kürşat hemen ardımdan gelip mutfağa girdi. Annem hiçbir tepki vermeden buzluğu açıp bir şeylere bakındı.

"Oğlanın çayını ısıtsana Caner." dedi buzluktan kıyma çıkarırken.

"Eli kolu var kendi ısıtsın ana." dedim, annem bana ters ters baktı. Hayır anlamıyordum bu kadın madem şüphelenmiyordu bizden neden iki gündür garipti? Ya da şüpheleniyorsa Kürşat'ı neden düşünüyordu?

"Çat öğlenden kalma mı?" Kürşat her şeyden habersiz ocağın başına giderken konuştu.

"Bir saat öncenin." dediğimde kafasını sallayıp cebinde duran çakmağı çıkarıp ocağı yaktı.

Annem o sırada kıymayı bir tabağa koyup, daha sonra çay bardakların yıkamak için kaba su doldurdu. Dikkati tamamen bizde gibiydi, iki bardağı köpürtürken omzunun üstünden ilk bana sonra da bir şeyler atıştıran Kürşat'a döndü.

"Kürşat oğul sen-" dedi ama Türkçesi iyi olmadığı için toparlayamadı pek. Kürşat zeytini çiğnerken dikkatli bir ifadeyle ona döndü. "Senin bir sevdalın var?"

Kürşat zeytini ağır ağır çiğneyip anneme mal gibi bakarken bakışlarının bana dönmemesi için dua etmeye başladım. Sanki tüm dünya durmuş, herkes Kürşat'ın cevabını bekliyor gibiydi.

Kürşat sonunda kendini toparlayıp gülümsedi ve ağzında dolandırdığı çekirdeği avunu yumruk yapıp içine çıkardı ve çöpe fırlattı.

"Var Havin teyze." dedi sakince. Çok şükür sadece annemle göz teması kuruyordu.

Bir dakika, var mı demişti o?

Annem ikilemde kalmıştı, afallayarak suratına baksa da daha sonra kendini toparladı.

"Adı nedir?" derin bir nefes aldım, annemin bizi anladığını şu anda fark etmiştim. Çünkü annem kimsenin özelini bu derece merak etmezdi. Kalbime büyük bir ağırlık çöktü, ağlayasım geldi.

"Can-" dedi Kürşat kendini kaptırmışken, annem bir salise öylece donup kaldı, Kürşat bana asırlar gelen ama toplasan bir saniye bile etmeyen süre içinde "Cansu." dedi.

Annem ilk başta onu süzdü, daha sonra memnuniyetle kafasını sallayıp gülümsedi ve önüne döndü. İnanmış mıydı bilmiyordum ama o kadar sorgulamazdı herhalde. Hem aklına gelen o ihtimal annem için o kadar imkansızdı ki, Kürşat'ın verdiği isim muhtemelen onu ferahlatmıştı.

Annemin arkasını dönmesini fırsat bilen Kürşat bakışlarını bana çevirdi, elimi kaldırıp ona 'pü' gibisinden bir hareket yaptığımda, kafasını 'ben ne yapayım' der gibi salladı. Derin bir nefes aldım.

"Çay kaynıyor çay." dedim bıkkın bir sesle. Kürşat anında çaya geri dönüp ocağı kapattı.

Annem dakikalar sonra bardakları yıkayıp daha sakin bir şekilde dışarı çıktı ve salona girdi. Salonun kapısını kapattığı anda Kürşat'a döndüm. Arkası dönüktü ve kendine çay dolduruyordu. Yanına gidip bel beline hafifçe vurdum. Ani hareketimle irkilerek bana döndü.

"Elimde çaydanlık var, çaydanlık." dedi sinirle.

"Geri zekalı, 'Caner' diyecektin az kalsın, niye dikkat etmiyorsun?" beni umursamadan çayını doldurmaya devam etti ve çaydanlığı bıraktı.

"Ne yapayım? Sevdalın kim deyince senin yüzün gözümün önüne geldi. Ağzımdan başka isim çıkamadı o an." bunu iltifat ya da sevgisini anlatmak için değil tamamıyla masum bir çocuk gibi söylemişti.

"Manyak." dedim derin bir nefes alıp. Omuz silkti ve çayından bir yudum aldı. Biraz sessizce durduk, ben gidip bir bardak su doldurup içtim.

Kürşat paketini çıkardı ama sigarası bitmişti. Paketi çöpe fırlatıp bana döndü.

"Bir sigara versene." dediğinde cebimde duran paketi çıkarıp iki dal sigara çıkardım içinden ve bir dalını ona fırlattım. Seri hamleyle tutup ucuna bir kere üfleyip dudağına götürdü.

İkimiz sessizce sigaralarımızı yakıp içerken, Kürşat derin düşüncelere daldı. Olmayan bir noktaya uzun uzun baktı, dudakları aralandı.

"Sen hiçbir zaman söylemeyeceksin değil mi?" diye sordu, tam sigaradan bir duman çekecektim ama sorusu ile duraksadım.

Benden hiçbir ses çıkmayınca bana döndü, o sırada sigara dumanını içime çekip geri bıraktım. Bir şey diyemiyordum. Gülümsedi ve çayından bir yudum aldı.

"Sıkıntı değil gülüm." dedi sadece.

Sigarasını bitirip yanıma geldi ve suya tutup çöpe fırlattı. Yanımdan geçip giderken sıkıntıyla arkasından baktım.

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin