"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."

En başından başla
                                    

"Senin okulun ne olacak?"
"Dışarıdan vereceğim."
"Zor olmayacak mı?"
"Helin, doğduğumdan beri avukatların içindeyim, rahat ol.."
Başımı salladım.
"Bu arada..." dedi, ona baktım, devam etti;
"Kaydın bizim okulun moda tasarımı bölümüne alındı, birkaç ay sonra başlar derslerin."
"Tamam.." Ne?! Oha!
"Nee?!" Diye cırladım bir anda.
Gülümsedi.
"Sakin ol.."
"Tolga babam duyarsa canını okur..."
"Babana da sordum."
"Kabul mu etti?"
"Evet" dedi rahat bir ifadeyle..
"Sen ciddi misin?!"
"Evet."
Boynuna atladım hemen.
"Çooook teşekkür ederim! Beni hukuktan kurtardığın için, çoook teşekkür ederim!"
"Mutluluk sana yakışıyor Helin. Yaşadığım sürece seni mutlu edeceğim."
"Varlığın bile mutlu ediyor zaten." Dedim kollarımı ondan ayırırken..
Gülümsedi.
"Kahve?"
Başımı salladım masum bir ifadeyle. Küçük bir kafenin içine girip siparişlerimizi verdik. Hala hukuktan kurtulduğuma inanamıyordum..

"Şimdi ne yapacaksın? Babanı dava mı edeceksin?"
"O en son şey. Birer birer müşterilerini alacağız. Sonra yanındakileri tehdit edecek, en sonunda elimizdeki belgeleri suratına vurup hapse tıkacağız."
"Babanın yaptığı kesin dimi? Şeyleri..."
"Kesin Helin. Belki suç ortakları olabilir, araştırıyoruz ama işin içinde onun olduğu kesin."
"Niye yaptı bunları?"
"Amcanla babamın ortak yaptığı işi ilk Cengiz, sonra Gizem, son olarak da annem öğrendi."
"Ve sırayla.."
Başını salladı.
"Şirketi Türkiye'de mi kuracağız?"
"Evet, İstanbul'da."
"Nasıl güvende olacağız?"
"Babam evinin soruşturulması ve ev hapsi yüzünden şuan bizimle uğraşacak halde değil. Burada ne kadar tehlikeysek, orada da o kadar.."
Masanın üstünden uzanıp sol elimle elini tuttum.
Gülümsedi.
"Harika işler başaracaksın."
Gülümsemeye devam etti, tam ağzını açıp konuşacaktı ki, telefonu çaldı. Elimi bırakmamak için öteki eliyle alıp açtı telefonu.
"Söyle."
"Tamam."
Telefonu kapatıp cebine koydu,
"Gelmiş bizimkiler, yoldalar."
Ayaklandık, hesabı ödeyip çıktık kafeden.
Kısa bir yürüyüşün ardından otele geldik. Dolaptan ütü çizgili yağ yeşili bir pantolon ve üstüne krem, bisiklet yaka bir kazak alıp banyoya gittim, giydim.
Çıkarken saçlarımı saldım, tekrar toplayacaktım.
İçeri girince siyah pantolonunun üstüne beyaz gömleğini geçirmiş, iliklemeye başlayan Tolga'yla karşılaştım.
Acaba banyoya geri mi kaçsam, diye düşünmeden edemedim.
Tabi kaçacağım sırada beni gördü,
"O saçlar toplanacak, değil mi?!" Diye sordu tehditkar bir ifadeyle.
"Tabi." Deyip makyaj masasının önüne oturdum, mümkün olduğunca aynadan ona bakmadan, saçlarımı bol bir şekilde ördüm arkadan.
Gözüme bej tonlarında bir makyaj yapıp dudaklarıma koyu tonlarda bir ruj sürdüm, altın rengi olan saatimi taktım. Kolyemi de kazağımın üstüne çıkardım. Yüzüğüm de parmağımdaydı zaten.
Bunları düşündüğüm sırada sağ taraftan bir kol görünce yerimden sıçradım bir an.
"İlikle." Dedi kol manşetlerini göstererek. Gülümsemeden edemedim.
Ayağa kalkıp kollarını ilikledim, yakasını düzelttim.
Gülümseyerek bakıyordu yine.
"Ne?"
"Ne ne?"
"Niye öyle bakıyorsun?"
"Çok güzelsin çünkü."
"Ya yapma şunu.." Deyip makyaj masasının önüne geçtim, hemen pembe pembe olmuş yanaklarıma hafif hafif vurup pembeliği gidermeye çalıştım. Bu sırada Tolga da yatağa oturmuş kahkahalar atarak bakıyor tipime.
Yanaklar bir kere pembe oldu, tüm uğraşlar nafile.
"Sen!" Dedim işaret parmağımı ona doğru tutarak.
"En saçma zamanlarda iltifat edip beni bu hale getiriyorsun!"
"Ne varmış halinde?"
"Yanaklarıma bak! Dağlar kızı Heidi ye döndüm!"
Bir kahkaha daha patlattı.
"Heidi ha?"
Başımı salladım, kaşlarımı çatarak.
Ayağa kalkıp yanıma geldi, sarıldı, ellerini belimden ayırmadan kulağıma eğildi;
"Heidi bu kadar güzel mi ya?"
"Yaaa! Tolga! Yapma şunu!"
Bu sefer hafif geriledi, ayrılmadan.
"Ciddiyim, güzelsin. Bir an dudaklarıma baktı, kaşlarını çatıp geri çekildi.
"Git rujunu sil."
"Neden?"
"Beğenmedim rengini."
Homurdanarak lavoboya gidip ruju da sildim. Böğönmödöm röngönö.
Odaya tekrar gelince altın rengi babetlerimi geçirdim ayağıma.

Yarı'm #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin