40- REİSİN EVİ

61.6K 5.2K 4.6K
                                    

Bir hafta sonra...

Yorganı üzerime biraz daha çekip sağa döndüm. Hiçbir tarafta rahat etmiyordum, ters yatmayı bile düşünmüştüm ama bu sefer tersime geldiğini düşündüğüm için yatamayacaktım.

Aslında mesele uykumun olmaması ya da yatağımın rahatsız olması değildi. Kürşat aklımdan çıkmıyordu. Gecenin bir yarısı olmasına rağmen bir haftadır olduğu gibi yine onu düşünüyordum.

Üzgündüm, ona öyle davrandığım için. Diğer yandan da sinirliydim, bana bunları yaşattığı için.

Sıkıntıyla yorganı üzerimden attım, ağır yorgan beni iyice bunaltıyordu. Düşündüklerim zaten ağırdı bir de fiziksel ağırlık eklenince nefesim kesiliyordu.

Bir haftadır karşıma çıkmıyordu, adını bile duymuyordum.

"Kürşat..." diye mırıldandım bıkkın bir sesle. "Senin ağzını sikeyim."

Vicdan azabı çekebileceğim en son kişiydi önceden ama şimdi üzüntümden uyuyamıyordum bile.

Yataktan destek alarak ayağa kalktım ve yatağa girmeden önce çıkardığım hırkamı yerden alıp giyindim. Odadan yavaşça çıktım, salonda uyuyan annemler uyanmasın diye. Yarım açık olan kapıya bakıp sessiz olmaya çalışarak kapıya ilerledim.

Pencere kenarına koyduğum anahtarı alıp ayakkabımı giyindim. Ayakkabının içi bile buz gibiydi, havalar bir türlü ısınmıyordu. Kapıyı açtım ve dışarı çıkıp kapıyı dikkatlice kapattım.

Arkamı dönüp hırkamın kapşonunu kapattım ve elimi cebime koydum. Sokakta kimse yoktu, gecenin üçünde kimseyi de beklemiyordum zaten. Ama tek bir problem vardı, Kürşat'ın evinin önüne gidecektim ve evini bilmiyordum.

O an bir daha sinirlendim, evini bile bilmediğim Kürşat için bu kadar üzülüyordum. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum neredeyse.

En azından hava alırım diyerek yürümeye başladım, karanlık sokakta kimsenin olmaması biraz ürkütücü duruyordu. Ama evde oturup kafayı yiyeceğime dışarıda olmak daha iyi gelmişti.

Kahvehanenin olduğu sokağın yukarısına çıkıp yavaş yavaş ilerledim. Soğuk hava vücudumu titretsede bu bile iyi geliyordu.

Kafamı önüme eğmiş yürürken yukarı taraftan gelen ses ile irkilerek sokağın üstüne baktım. Bir adam elinde içki şişesi ile sallana sallana mırıldanarak yürüyordu. Kendi kendine konuşuyor gibi bir hali vardı.

Adımlarımı yavaşlatsam bile durdurmadım. Sarhoş esmer adam bana yaklaştıkça yüzünü daha net seçebildim. Kirli sakalı, çekik gözleri vardı, daha doğrusu en dikkat çeken tarafı buydu. Oldukça kalıplıydı.

Onu izlerken fark etmiş olacaktı ki gözlerini bana çevirdi ve dudaklarına bir gülümseme yerleştirip elini kaldırdı, kasının hizasında tutup iki kere vurdu selam verir gibi.

"İyi geceler albayım." dediğinde kaşlarım çatıldı, adamın kafası baya bir uçmuş olmalıydı.

"İyi geceler." diye cevap verdim, sarhoşta olsa insan gibi selam vermişti sonuçta.

O gülerek şarkısını mırıldandı ve yanımdan geçip gitti. O an aklıma gelen şey ile arkamı döndüm, adam şişeyi kafasına dikmişti.

"Baksana bir." sesimi duyabileceği kadar yükselttim. İçkiyi içmeyi bırakıp anında bana döndü ama dengede duramadığı için iki adım geriye gitti.

"Kürşat reisin evinin nerede olduğunu biliyor musun?"

"Kürşat reisin evi..." diye düşündü sağına soluna baktı. "Şimdi şu sokaktan dön albayım, daha sonra sağa git, orada bir tekel bayii var içkileri ucuza satıyor bazen mahalleliye güzel orası, sonra ordan çık yine sağa git, bir sol yap. İrfanoğulları pastanesinin üstünde."

MEMLEKETSİZ Where stories live. Discover now