24- USLU KURT

58.7K 5.1K 4.3K
                                    

Sigaramı kapının önüne geldiğimde bir duman daha içime çekip yere attım ve ayakkabımın ucu ile yanan sigarayı söndürüp cebimden anahtarımı çıkardım.

Anahtarı kilide yerleştirip çevirdim ve kapıyı açtım. Kapıyı açtığım anda bir müzik sesi gelmişti, kaşlarım çatıldı. Ayakkabımı çıkarıp kapıyı kapattım, elimde ki anahtarı çevirerek sesin geldiği yere yani salona ilerledim.

Salona girip baktığımda yine bana göre dünyada ki en imkansız görüntü mevcuttu. Kürşat elinde ki kumanda ile bir düğmelere basıyordu. Çocuklar ise her bir köşeye dağılmış, yayılarak oturmuşlardı. Gözleri heyecanla parlıyordu.

Babam gözlerini ekrana dikmişti, annem ise yine mutfaktaydı muhtemelen.

"Ne oluyor?" diye sordum. Kürşat'ın bakışları bana döndü, geldiğimi bile fark etmemişti. Kumandanın ucu ile televizyonu gösterdi.

"Televizyonu getirdi elamanlar, ayarlamadan gittiler. Ben ayarlıyorum." dedi, birkaç adım atıp yana döndüm ve televizyona baktım. Geçen gün aldığımın iki katı gibiydi, kaşlarım çatıldı.

Tam ona kaç taksit yaptın, kaç lira diye soracaktım ki babamın gözlerini bana çevirdiğini gördüm. Anlamıştı rahatsız olduğumu ama onu kötü hissettirmemek adına gülümsedim.

"Beğendin mi baba?" diye sordum elimi belime koyup. Kürtçe konuştuğumda Kürşat öylesine bir bakıp yeniden televizyonu ayarlamaya geri döndü.

"Beğendim oğul ama çok masraf olmamıştır İnşallah." inşallah baba.

"Yok yok, ben kendimize göre aldım. Sen düşünme."

Aynı anda evin içinde Kürtçe yabancı bir ses geldiğinde hepimiz kafamızı televizyona çevirdik. Kürşat bir Kürt kanalı açmıştı.

"Hah buldum sonunda." diye mırıldandı, "Caner bu Kürtçe değil mi? Başka bir dil değil?"

Kürtçe konuşuyoruz diye evimizi taşlayan adam televizyona Kürtçe kanal ayarlıyordu.

"Kürtçe, Kürtçe..." diye mırıldandım. Ama o sırada Kürt bayrağı çıktığında bir küfür mırıldandı.

"Diğer kanal daha iyi, bunu silelim." dedi ve bu kanalı komple silip diğer kanalı açtı. Kafamı iki yana salladım, salak bir adamdı.

Annem içeri girip sofrayı serdiğinde salonun ortasında dikilmekten vazgeçip Kürşat'ın yanına geçtim. O da Kürt kanallarını hızlı hızlı kaydediyordu. Çünkü her an bir yerlerden kırmızı, beyaz ve yeşil renkli bayrak çıkabilirdi.

"Kaça aldın? Ve bana sormadan niye getiriyorsun?" diye mırıldandım, o bana bakmıyordu bile.

"Önünden geçiyordum, geç olmadan alayım dedim. Seneti kendi üzerime yaptım, sana adresini veririm her ay ödemeye gidersin."

Daha fazla bir şey demedim, umarım ki fazla bir paraya almamıştı. Yoksa ikinci bir işe girmem gerekiyordu.

En sonunda ayarlamaları yapıp kumandayı babamın yanına saygılı bir şekilde bıraktı. Babamın yanında tesbihini bile çevirmiyordu. Vücudunu yukarı kaldırdı ve pantolonun kemer kısmını düzeltti. Annem de o sırada yemekleri getiriyordu.

"Caner, oğlana söyle yemeğe kalsın." dedi annem tepsiyi sofra bezine bırakırken.

"Tamam anne," deyip Kürşat'a döndüm. "Hadi siktir git."

"Ayıp ediyorsun..." dedi, ciddi söylememişti ama o an kendimi sorguladım. Adam iyilik yapıyordu ama içimden hep ona laf sokmak geliyordu. Durduk yere kendimi sorgulatmıştı şerefsiz kurt.

"Yemek yiyecek misin?" diye sordum dayanamayıp. Sofrada ki yemeklere baktı, ardından kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Yok, ama bir çay varsa içerim." dedi, beyefendi kaçak çaya aşık olmuştu. Derin bir nefes alıp anneme döndüm, ikimiz de sofranın başında kule gibi dikilmiş kalmıştık.

"Anne, çayı demledin değil mi? Çay içecekmiş sadece."

"Demledim, biraz demini alsın sadece." dedi annem kaşıkları tabakların yanına koyarken.

"Tamam anne." dedim ve kapıya yöneldim. Kürşat'da arkamdan geliyordu.

"Bir sigara da içer giderim."

"İyi, salonun kapısını çek o zaman." dedim mutfağa geçerken. O sanırım geri dönüp salonun kapısını kapattı.

Mutfağa girip ilk başta ocağın üzerinde ki çaydanlığın kapağını açıp çaya baktım. Daha demini almamıştı. Birkaç dakika daha bekleyebilirdi.

"Sen git yemeğini ye istersen." tüm vücudumu ona çevirip belimi tezgaha yasladım.

"Yok, ben öğlen çok yedim." kafasını salladı. Cebinde ki paketten bir sigara çıkarıp dudaklarının arasına aldı, ardından bana uzattı paketi. Ama daha ben hiçbir tepki vermeden kaşlarını çatıp geri çekti.

"Ya da sen içme." dedi paketi cebine koyarken.

"Merak etme senden sigara almam zaten, kendi paketim var."

"Kendi paketinden de içme." diye mırıldandı. Kaşlarım çatıldı.

"Sana ne lan?" dediğimde umursamayarak sigarasını yaktı ve derin bir soluk çekti içine. Hiçbir şey söylemedi.

Derin bir nefes aldım ve ona arkamı dönüp bardağın içinde duran çay kaşıklarından birini alıp demliği açtım ve çayı karıştırdım.

"Televizyon alacağına odana bir perde, güneşlik al." kaşlarım çatıldı.

"Tüm mahalle oturup benim odamı izlemiyor." evet aslında gerekli bir şeydi ama sırf o istiyor diye alasım gelmiyordu. Kafamı iki yana sallayıp iki bardak çıkardım.

"Ne var yani alsan taksan? İstersen ben de alabilirim."

"Kürşat sen manyak mısın? Sana ne amına koyayım." dedim çayları doldurup çaydanlığı ocağın üzerine koyarken. Arkamı dönüp ona baktım. Sigara tuttuğu eliyle çenesini kaşıyordu ve sinirli duruyordu.

"Sana ne, sana ne... Sikeyim." diye mırıldandığını duydum. Daha sonra sigarayı dudaklarının arasına koyup derin bir soluk çekti içine.

Garip garip bakarken çayını ona uzattım, ilk yüzüme sonra da çaya bakıp tesbihli eliyle bardaktan tutup çay altlığını bana bıraktı. Umursamadan onu tezgaha koydum, kendi çayıma bir şeker atıp ona döndüm.

"Sen nerede çalışıyorsun?" diye sordum, ilk defa onun hakkında sıradan bir şeyi merak etmiştim. Çayından bir yudum aldı.

"Babam ile beraber ülkü ocaklarında başkanlık yapıyoruz."

"Orada para veriyorlar mı?" ben orayı dernek gibi bir şey sanıyordum.

"Resmi olarak almıyoruz, başka işler de yapıyoruz." dedi sadece. Ama bu konuyu pek açmak istemiyor gibiydi.

"Babanı mahallede hiç görmedim ya da ben denk gelmedim." çayını yarısına kadar içmişti. Sigarasını da aynı şekilde.

"Arada bir geliyor, sen denk gelmiyorsun muhtemelen." dedi, uslu uslu cevap verdiği için içimde ki tüm laf sokma isteğini bastırdım. Uslu bir kurt olmuştu bugün.

İkimiz de sessizce çaylarımızı içtik.

"Caner," dedi birden bana dönüp. "Bizim mahallenin üstünde terzi var, şu perde işini düşün. Hem onun da dede tarafı Kürt."

"Takmayacağım Kürşat, takmayacağım ulan." dedim sinirle. Kaşları çatıldı, dişlerini birbirine bastırdı.

"Ne bok yersen ye amına koyayım." diye mırıldandı sigarasını mutfak lavabosuna fırlatıp. Çayını da kenara bıraktı, zaten bitirmişti.

"Gidiyorum ben." dedi arkası dönükken, sinirle.

"Git." dedim aynı şekilde.

O mutfaktan çıktıktan dakikalar sonra dış kapının sesi geldi. Çay içme hevesim de kalmadığı için çayı tezgaha bıraktım.

Adam manyaktı resmen.

MEMLEKETSİZ Where stories live. Discover now