TANITIM

142K 4.8K 2K
                                    

Bölüm şarkısı: Agire Jiyan-Helin.

Italic yazı stili ile yazdığım yerler Kürtçe konuşmalardır.

Doğduğum, büyüdüğüm ve belki de yaşlanacağımı düşündüğüm o memleketten, yirmi iki yaşında kaçıp İstanbul'a gelmek boğazımda bir yumruya sebep oluyordu.

Bunu belli etmek istemiyordum, ailede tek yön gösteren kişi konumuna ben gelmiş bulunuyordum. Oradan kaçıp buraya gelmeyi de ben teklif etmiştim annem, babam ve dört benden küçük kardeşime.

Kardeşlerim heyecanlanmıştı, yeni yerler görmek istiyorlardı elbette. Onlar için her şey oyundan ve gezmekten ibaretti. Annem hiçbir şey söylemezdi ama söyleyeceği yeri de iyi bilirdi. En zoru babamdı, onu ikna etmek o kadar da kolay olmamıştı.

"Abi, halıları da götürdük. Bitti bizim işimiz." geldiğimiz yerde çoğunlukla kendi bildiğimiz dilden konuşulduğu için düşüncelerimin arasına dalan Türkçe beni memleketimden uzaklaştırıp, İstanbul'da olduğumu hatırlatmıştı.

"Tamamdır, eyvallah." arka cebimden siyah deri cüzdanımı çıkardım ve içinden anlaştığımız kadar parayı çıkardım. Siirt'den buraya gelmek baya bir pahalı olmuştu.

Parayı biraz düzeltip onlara doğru uzattım. Adam parayı aldığında ilk önce bir saydı, daha sonra da kafasını sallayıp arka cebine iliştirildi.

"Haydi, Allah'a emanet." dedi ve çıraklarına kafası ile kamyoneti gösterdi.

Yeni taşındığımız müstakil evin kapısı açıktı ve kardeşlerim neşeli neşeli kendi dillerinden konuşuyorlardı. Yeni bir ev, yeni bir hayattı onlar için.

"Abi, hadi gel. Burayı bizim oda yapalım." camdan kafasını uzatmış gülerek konuşuyordu, yanakları kırmızılaşmıştı. Çok güldüğünde böyle oluyordu.

"Tamam geliyorum, ortalığı dağıtmayın." dedim ve yerde duran birkaç küçük eşyayı eğildim ve elime aldım. Bedenimi kaldırdığım anda bakışlarım kahvehane tarafına döndü.

Olduğum tarafa bakan köşesinde üç kişilik grup oturmuş çay içiyorlardı. Bakışlarını dikmiş, bugün bir kin ile bana bakan adamı gördüğümde kaşlarımı çatmamak için kendimi zor tuttum.

Sanki, gündüz saati olmasaydı beni hemen burada öldürecekti.

Birkaç saniyelik bakışmanın ardından gözlerimi kapıya çevirdim. Ama hâlâ onun delici bakışlarını hissedebiliyordum.

Tamamı Türk olan bu fakir mahalleye gelmek benim fikrimdi, daha doğrusu mecburiyetimizdi. Elimizdeki para buraya bile zor yetecek gibi duruyordu.

İçimi çekip elimde ki poşetleri sıkı sıkı tuttum ve içeri girdim.

Artık bir memleketimiz yoktu.

MEMLEKETSİZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin