(65) Garip Bir Meyve.

Start from the beginning
                                    

İnsanların yüzünü yalamak çok kaba bir davranış!

Bekledikçe sabrı tükendiği için ellerini kaldırıp avuçlarındaki gözlerle bana baktı. Önce yalvarırcasına, "Söyle," dedi fakat daha sonra yüzüme karşı, "Kim olduğumu söyle!" diye haykırdı. Aklı dengesinin yerinde olduğunu sanmıyorum.

Bağırarak beni sindiremez.

Dudaklarım kıvrılırken, "Beni yiyemezsin," dedim. "Beni yersen belki karnın doyar ama uzun yıllar boyunca azap çekmeye devam edersin. Yeni birileri gelip kim olduğunu söylesin diye beklemeye devam edersin. İlk gelen biz olduğumuza göre kim bilir kaç asır sonra birileri gerçek dostluğu bulacaktır." İstese de benden kolay kolay kurtulamazdı.

"Ne?" dedi sabırsızca. "Ne istiyorsun?" Bir an önce ödülüne kavuşmak istediği için yerinde duramıyordu.

Baştan ayağa onu süzerken ayıplarcasına başımı iki yana salladım. "Senin giyecek bir kıyafetin bile yok, özgürlüğün karşılığında bana ne verebilirsin ki?" Ellerini işaret ettim. "Gözlerin dışında tabii." Gözleri anlaşmaya dahil mi?

Ruhundaki şaşkınlığı soluyunca korktuğunu anladım. Gözlerini oymaktan bahsediyordum kim olsa korkardı. "Sen," dedi ürkmüş bir sesle. "Güzel görüntünün altında korkunç bir canavar yatıyor. Seninkisi zehirli bir güzellik!"

"Kime göre veya neye göre olduğu tartışılır," dedikten sonra, "Saklanmayı bırakıp çık ortaya İblis!" diye bağırdım. Kaçtığı yerde bir kuytu bulup bizi izlediğini yakınlardaki ruhundan anlıyorum. Kendi canını garantiye alacak kadar kurnazdı.

Neyse ki çok geçmeden Meliz'in huysuz homurtusunu duydum. "İnsan eti yiyen bir yaratığın gözlerini ne yapacaksın?" Arkamda durdu çünkü öne çıkmaya cesareti yoktu. "Elzem," diyerek arkadan sırtıma yapıştı. "Bizi saniyeler içinde sindireceğinin farkında mısın?" Evet, farkındayım.

"Meliz," diyerek yaratığı gösterdim. "Git onun gözlerini al," dediğimde şirret kadın kulağımın dibinde bağırdı. "Sonrada beni yesin diye mi? Sana sarılmaz olaydım Elzem! Geri dönmez olsaydın keşke!" Hiç değişmediğini görmek ne güzel. Hâlâ her şeyi fazla abartıyor.

"O zaman ben yaparım." Yaratığa doğru yürüdüğümde, "Dur!" diye bana yalvardı. "Sana verecek bir şeyim var." Beni görmek için bana doğru uzattığı ellerini açık tutarken hızlıca başını salladı. "Bu yolun sonunda bir çeşme var. Suyu ne akarsa aksın yıkan. Bedeninde en küçük bir boşluk kalmayana kadar yıkan ve öyle devam et," deyince rahat bir nefes aldım. Sonunda işime yarayacak bir bilgi vermişti.

Meliz, "Neden?" diye sorunca, "Sorma," dedim. "Bu bilgileri vermesi yasak." Avuçlarındaki gözlerden akan kanlara dikkatli bir şekilde baktım. "Baksana bize verdiği küçük bir ipucu bile nasıl canını yakıyor." Az önce yaratığın çok üzerine gittiğimi biliyorum ama düşündüğü gibi korkunç biri değilim. Benim tek amacım işime yarayacak küçük bir ipucu verene kadar onu zorlamaktı. Çünkü kendi isteğiyle kolay kolay kuralları çiğnemeyeceğini biliyordum. Şimdi ise gözlerinden akan kanları gördükçe ruhunda yükselen acıyı soluyordum. Bu da ister istemez suçluluk çekmeme neden oluyordu. Fakat bu sınavın bizi çok zorlayacağını bildiğim için bunu yapmaya mecburdum.

Ruhu acılar içinde kıvranırken kanayan gözlerini bana doğru tutan kolları titriyordu. "N'olur," dedi yalvararak. "Kim olduğumu söyle. Ben sana yardım ettim şimdi sıra senin."

"Kim olduğunu söylemeyeceğim."

Hayal kırıklığı içinde dizlerinin üzerine düşünce yerdeki sivri taşlar çıplak dizlerini kanattı. "Be-ben sana yardım ettim ama," diye kısık sesle konuşurken sesi ağlamaklı çıktı. Havada tutmakta zorlandığı gözlerinden kandan gözyaşları akıyordu.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now