-22-

326 34 17
                                    

Başımda dırdır eden Seokjin beni yeterince sinirlendirmişti. Tamam, endişelenmekte haklıydı. Ama bana söylenerek hiçbir şeyi değiştiremeyecekti. Gözlerimi yukarı kaldırmış tavanı izliyordum. Ta ki Jin'in sözü telefonun melodisiyle kesilene kadar. 

Jin kısa bir konuşmadan sonra geniş omuzlarını silkti ve üstüne ceketini giyip bana sözlerini sarf etti.

"Namjoon ve patronu Bang Si Hyuk olmasaydı sizi bulamayacaktık. Lütfen bir dahakine daha dikkatli olun. Özellikle Yoongi'nin çevresine dikkat et Jisoo." Hiçbir şey dememe izin vermeden kapıdan çıkıp gidince sinirle yanımda duran yastığı kapıya doğru fırlattım.

Muhtemelen kapıyı dinleyen kızlar Jin'in gitmesiyle odadan çıktılar. Hepsi yanıma sokulunca Jennie fısıldadı. 

"Unnie, Jin oppa haklı. Onun çevresine dikkat etmelisin. Yoongi kötü demiyorum. Sadece çalıştığı kişiler kötü, çalıştığı yer kötü."

Başımı onun dizine yasladım ve "Sanırım doğru söylüyorsunuz." diye mırıldandım. İçimdeki sıkıntıya daha çok yer vermeden Lisa'ya "Yah! Siz birden niye mucuk mucuk yaptınız? Aile var burada, utanmadınız mı hiç?" dedim.

Lisa elleriyle yüzünü kapatırken "Unnie, dalga geçme." dediğinde Rosé onun koluna vurup "Olayı anlat bize Lalisa, hemen!" dedi.

"Kızlar, ruh eşim... Başka ne diyebilirim ki? Gözlerimi açtığım her şey farklıydı, renkliydi... Biliyor musunuz, dünya renkliyken daha güzel." Hepimiz gülümseyerek Lisa'yı izliyorduk. Jungkook ile ruh eşi olmaları neredeyse imkansızdı. Ama sevgi imkansızı bile başarırdı.

Jennie heyecanla "Kızlar, aslında pijama partisinde söyleyecektim bunu ama bugüne kaldı... Ben Tae'de bir yüzük buldum. Özenli bir şekilde kutunun içindeydi, sanırım evlilik teklifi için." dediğinde hepimiz farklı bir şekilde bağırdık.

"Ne?!"

"Oha!"

"Ciddi misin?!"

Jennie sırıtarak parmaklarıyla oynarken "Evet." deyince tüm sevincimizi paylaştık. İnanmıyorum, birkaç haftada hayatımızda büyük değişimler olmuştu.

"Tabii kafasına gelen darbeden sağ çıkabildiyse hatırlar ancak." Lisa'nın koluna vururken "Jen tekrardan özürlerimi iletirsin." dedim.

Havanın kararmasına yakın içimdeki boşlukla Rosé'ye yalvarırken buldum kendimi. Dışarıya çıkmama izin veriyordu başımıza gelen son şeylerden sonra. "Rosé lütfen nerede olduklarını biliyorsan söyle. Sadece Yoongi ile konuşup geri geleceğim, bak başıma hiçbir şey gelmeyecek. Lütfen."

En son onu bıktırmış olacağım ki "Tamam unnie. Yeter ki sus artık." deyince neşeyle ayağa fırladım. "Yess."

Rosé'nin bana verdiği adresi taksiye verdikten yaklaşık 20 dakika sonra beni garip bir mahalleye bırakmıştı. Ondan öğrendiğim kadarıyla burası boks maçlarının yapıldığı yermiş. Tabii ilk verdiğim tepkiyi görünce kahkahalarla yere yatmış  sonra da Jungkook'un boks maçlarının burada olduğunu söylemişti.

Lisa onun söylediği şeyle feels geçirirken "Unnie, lütfen maçının olduğu bir gün beni de götürün." diye bağırmaya başlamıştı. Lisa...

Loş bir ışıkla aydınlatılmış merdivenlere doğru yürüdüğüm sırada hemen orada duran Yoongi'yi gördüm.

Korku dolu bakışlarım onun üstünde gezinirken duraksadım.

Kıyafetlerinde başkasına ait bir kan vardı, birine zarar vermişti. Ruh eşim başkasının canını yakmıştı.

Tapılası dudakları arasında çoktan sonuna geldiği bir dal sigara vardı.

En çok içimi yakan ise öpmeye karşı koyamadığım dudağı patlamıştı.

Your Eyes Tell • YoonsooWhere stories live. Discover now