Kısacası böyleydi. Aceline Brunella'nın çocukluğu bu evin duvarları içinde kaybolmuş, kızın kendi bile ne olduğunu anlayamadan hem abla hem de anne rolüne bürünmüştü. Birazdan bahsi geçecek gün ise, diğer günlerden hiçbir farkı olmayan bir gündü onun için.

Sabahın ilk ışığıyla uyanmıştı yine. Gelmek üzere olan yazın habercisi niteliğindeki tatlı esintileri, pencereleri açarak ve evi havalandırarak karşılamıştı. Hazırlanarak mutfağa inmiş, Bayan Wylie ve kızlarının sohbetine ortak olmaya çalışmıştı.

"Günaydın, Bayan Wylie." diyerek gülümsemişti.

Yüzüne bakılmadan düz bir "Günaydın." almıştı, kadından.

Kızları ise surat asarak cevap vermemiş, mutfaktan çıkıp görevlerini halletmeye yönelmişti.

Şaşırtıcı değildi. Kızları pek haz etmezdi aileden. Üç genç kızı da evin temizliğiyle ilgilenir, çoğu zaman sessiz sessiz söylenerek işlerini yaparlardı. Anneleri öyle değildi ama. Birkaç yıl önce dul kalan Bayan Wylie, parasını veren aileyi ve ailenin çocuklarını sevmiyor gibi davranmayı seçse de, Aceline biliyordu ki kadının kalbinde yumuşak bir noktası vardı. Anna ders aralarında mutfağa kaçtığında kıza süt kaynatır ve oluşan kaymak tabakasını sevmediğini bildiğinden sütü kıza vermeden önce mutlaka kaymağını alırdı. Leo'nun yumurtasını oğlanın ağız tadına göre haşlar, Aceline'ın sevdiği elma turtasına fazladan tarçın koyardı. Belki Eric Brunella'dan gerçekten haz etmiyor olabilirdi. Öyle ki etin en yağlı kısımlarını hep ona ayırır ve en güzel pişmiş yerlerini çocuklara verirdi. Ya da pişirdiği tatlıları çocuklara göre yapar, adam eve geç geldiğinde maalesef ona kalmadığını söylerdi. Doğru düzgün çocuklarıyla ilgilenmediği ve her işi en büyük kızına yıktığı için, ne kadar Aceline şikayetçi olmasa da, Bayan Wylie'nin Eric Brunella'yı kendince cezalandırma yöntemi bunlardı.

"Bu sabah bir eksik var mı?" diye sordu Aceline, üç kızın mutfaktan tek kelime etmeden çıkışını görmemezlikten gelerek.

Bayan Wylie hamurunu hazırladığı ekmekten kalan unu ellerinden yere çırptı. "Süt alınması gerekiyor."

"Fakat dün özellikle fazla alınmasını söylemiştim."

"Havalar ısınıyor, bozulmasın diye kullandım."

Aceline gülümsemesini saklayarak başını aşağı yukarı salladı. "Peki, bugün yine aldırırım." dese de, sütün gizlice kime kaynatıldığını ve neden çabuk bittiğini bilmiyormuş gibi yaptı. "Bir şeye ihtiyacınız olursa bana seslenmeniz yeterli."

Öğle saatlerine kadar her şey normal ilerledi. Babası uyandı, kardeşlerini uyandırdı. Kahvaltılarını ettiklerinden emin olduktan sonra babasını uğurlayarak kardeşlerini derslerine hazırladı. Anna'nın saçlarını ördü, Leo'nun diktiği pantolonlarını odasına yerleştirdi. Dadıları gelip de çocukları kütüphaneye aldığında ise Aceline salona geçerek dünden kalan işlerini bitirmeye koyuldu. Biraz zaman geçti, onu geçen birazcık daha zaman takip etti. Normal başlayan günün normal düzenini bozan yegane şey, derste olmaları gereken kardeşlerinin bahçeden gelen sesleriydi.

Aceline elindekileri bırakarak pencereye yöneldiğinde Leo'nun yine ağaca tırmandığını, Anna'nın da ağacın altında durup abisine bir şeyler anlattığını gördü. Salondan çıktı, kütüphanede oturup çayını yudumlayan kadına baktı.

"Bayan Hartfield, çocukların derste olmaları gerekmiyor mu?" diye sordu, ellerini nazikçe önünde birleştirip.

İşe yeni alınan orta yaşlarındaki bu huysuz kadın ise rahatsız olmadan omuz silkti. "Bahçede oynamak istediler."

Tacın BedeliWhere stories live. Discover now