"Jungkook, küçük çocuklar değiliz artık çok ağırlaştın kalk üstümden. Nefes alamıyorum."

"Hayır hyung, sen ne olduğunu anlatana kadar kalkmayacağım. İki gündür yemeden içmeden kesildin resmen, uyumuyor olduğun da belli gözlerin kızarmış uykusuzluktan. Sürekli düşünceli bir haldesin ve dalgınsın. Bir şey var belli. Yine annen mi?"

Jungkook sinirli başladığı cümlenin sonunu yumuşak bir şekilde bitirirken, annemin konusunu açar açmaz pişman olmuş gibi alt dudağını ısırdı. Aile konusunun benim için çok hassas olduğunu biliyordu, her şeyin yaşanışına canlı canlı tanık olmuştu. O zamanlar yanımda olan tek kişiydi ve arkadaş grubunda geçmişimi tüm ayrıntılarıyla tek o biliyordu. Yoongi, Hoseok ve Jimin'e de her şeyi üstünkörü anlatmıştım ama onlar Jungkook'un aksine detayları bilmiyorlardı. Jungkook bunun bilinciyle ne zaman ailemden konu açılsa üstüme çok düşer, ne zaman moralimin iyi olmadığını görse bana annemin iyi olup olmadığını sorardı. Ona minnettar olduğum bir konuydu bu, içimi dökecek biri vardı çevremde. Oturup ona saatlerce annemi anlatıyordum ve beni büyük bir sabırla dinliyor, bana destek çıkıyordu. Böyle anlarda rolleri değiştiriyorduk sanki, o benim abim oluyordu. Jungkook hakkında hayran olduğum konulardan biriydi bu. Küçük olduğundan şımarmayı ve yaramaz davranmayı seviyordu ama yeri geldiğinde gördüğüm çoğu kişiden daha olgun davranıyordu.

"Hayır Jungkook. Annem... İyi değil ama her zamanki annem işte. Bir gelişme yok, bu hafta sonu yine onu görmeye gideceğim."

"Kendine dikkat et olur mu hyung? Son seferde çok kötü olmuştun."

"Merak etme Jungkook. Kendime dikkat edeceğim."

Aklıma gelen sevimsiz anıların hepsini boş vermeye çalışarak ona sahte bir gülümseme sunmayı denedim ama ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı. O gün Jiyong ile yaptığım görüşmeden hiçbirine bahsetmemiştim çünkü karşımdaki adam arabanın her yerine yaymış olduğu baskın kişiliği ve dominantlığı ile kelimenin tam anlamıyla ödümü koparmıştı ve o günü birilerine anlatmayı bırakın hatırladıkça bile tüylerim diken diken oluyordu.

Acaba Taehyung bu baskınlık ve dominantlıkla nasıl başa çıkıyordu? Ya da çıkabiliyor muydu?

"Yine daldın hyung... Hadi bu akşam içmeye gidelim, hem kafanı da dağıtmış olursun. Ne dersin?"

Jungkook, hevesle kurduğu cümleyle birlikte kucağımda heyecanla zıplayınca ağırlığıyla birlikte yüzümü buruşturmuştum. Bu çocuğun gerçekten sınırları yoktu...

"Jungkook, düz olabilirim ama ben de bir erkeğim ve bir penisim var. Onun üstünde tepinmeyi kes lütfen."

Dişlerimin arasından kurduğum cümlenin sonunda Jungkook yüzünü ekşiterek kucağımdan hemen kalkmış, dehşetle yüzüme bakmıştı. Kızaran yanakları utançtan mı, başka bir şeyden mi kızarmıştı bilmiyorum ama sonrasında yüzüme yediğim yastık kızgınlıktan olduğunu belli eder gibiydi.

"İğrençsin, hyung! Hem sevgilim var benim! Bana dokunursan seni keser!"

"Sana dokunmak isteyen kim be? Hem neyle kesecekmiş beni? Anca minik patileriyle tırmalamaya çalışır o."

Gülerek kurduğum bu cümleden sonra suratıma başka bir yastık yemiş, Jungkook'un bana "ne kadar gıcık olduğum" ile ilgili söylenmeleri eşliğinde odasına gitmesini izlemiştim. Yine de bir konuda haklı olabilirdi. Jimin minyon ve çelimsiz gözüken biri olsa bile aslında çok güçlüydü tersi çok pisti, sinirlendiği zaman büyük patlamalar yaşayabiliyordu. O yüzden biri Jungkook'a dokunursa kendini ölmüş sayabilirdi.

İç çekerek yerimden kalktım ve saate baktım. Bugün yine çekimlerim vardı ve o olaydan sonra ilk kez ajansa adım atacaktım ama hiç gidesim yoktu. Yine de korkunun ecele faydası olmadığını bilerek kısa bir duş almak, ardından da üstümü giymek üzere banyoya adımladım. İşlerimi halledip evden çıkarken, yolda ve ajansın önüne vardığımda aklımda sadece beni yine bir şeyin bekleyip beklemediği vardı.

toxic / taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin