Lux 42: "Fırtına tohumu"

En başından başla
                                    

~Nehir~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~Nehir~

Rüzgar'ın yanında yürürken insanların bize baktığını fark ediyordum. Gözleri önce okulun yıldızlarından birine ardından gölgeye kayıyordu.
Harika şimdi de kendime gölge mi diyordum?
Kafamı iki yana sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Rüzgar'a soyunma odası konusunda ihtiyacım vardı.
Soyunma odasında rahat bırakmıyorlardı. Ya kıyafetlerimi ıslatıyorlardı ya defterlerimden sayfa koparıyorlardı.
Göz yumabilirdim. Daha ne kadar devam edebilirlerdi ki?
Onların derdini biliyordum. Onların derdi şu an benimle  havuza doğru yürüyordu.
Gözlerim Rüzgar'a kaydı. Açık kumral saçları üst üste binmişti, uçlarında sarı ışıltılar vardı.
Ufak halka küpesi ışıkta parlıyordu, dudakları biçimli ve dolgundu. Kız olsaydı inanılmaz güzel olurdu. Gerçi erkek haliyle de güzeldi.
Onun gibi güzel erkeklere küçüklükten beri aşinaydım. Ortaokulun bir kısmını İngiltere'de okumuştum. Rüzgar İngiliz erkeklerine benziyordu.
Kibarlığı ve centilmenliği ile.
Ancak onu kavgaya girerken görmüştüm. O deli öfkesi. Sıcakkanlı Rüzgar yok oluyor yerine birini yumruklamak için bekleyen buz gibi birisi geliyordu.
Öfkeli erkeklerden nefret ederdim.
Hayatıma ikisini almıştım ve hayatım darmadağın olmuştu.
Salonun kapısının önüne geldiğimizde Rüzgar kapı kilidiyle boğuşmaya başlamıştı bile. Gömleğini dirseğine kadar sıvamıştı. İç kolunda bir dövme vardı ama göremiyordum.
En sonunda Rüzgar metal kapıyı itti ve klor kokusu yüzüme çarptı.
"Oturakların altında giyinebilirsin, ben şu sütunun altında giyineceğim." dedi. Kafamı onaylarcasına salladım.
Oturakların altına girip aralık kısmını havlumla örttüm.

Sabah Yıldızı: Olayı duydum
Sabah Yıldızı: Herkese kafa tutabileceğini biliyorum
Sabah Yıldızı: Sen çok güçlüsün
Sabah Yıldızı: Bana yaşadığımı hissettiriyorsun Matmazel Noir

Birden havlunun kenarını kaldırıp sütunun arkasına baktım. Rüzgar iç çamaşırıyla duruyordu. Baksırı kasıklarından düşecek gibiydi, örülü gibi uzanan karın kasları, ne olduğunu göremediğim birkaç dövme... Bir tanesi karnının hemen altında kelebeğin iki kanatının birbirine bakan kurukafa şeklinde resmedildiği bir dövmeydi.
ŞU AN ÇOCUĞU DİKİZLİYORSUN NEHİR.
Sadece mesajı atanın o olup olmadığına baktım, sadece....
Sus.
Derin bir nefes alıp havluyu oturak arasındaki boşluğa iterek kapattım.
Yüzün yanıyor muydu? Ben kızarmazdım, ölü beyazlığındaki bir ten renk değiştiremiyordu maalesef.
Mayomu giyer giymez göğüslerimi düzelttim, fazla ayrık oldukları için yan kısımdan kendilerini belli edip dekolte veriyorlardı.

Sen çok güçlüsün.

Bir bilseydi aylar önce nasıl bir yıkıntıydım. Derin bir nefes alıp çantamı toparladım.
Bunları düşünmeye iznim yoktu. Sıraların altından çıkıp ona yanına vardığımda terliğim kaydı. Birden dirseğimden yakalayıp beni kendine doğru çekti. Bacaklarım aşağı kaykılsa da düşmemiştim. Karnına ve göğsünün bir kısmına yaslanmıştım. Elim deniz kabuğu şeklindeki kolyesine yapışıp asılmıştı.
Elini elimin üzerine koydu.
"Yavaş." diye mırıldandı boğuk bir sesle.
Üzerime eğilmişti, ela gözlerini benim koyuluklarıma takılmıştı.
Bakışlarında anlamadığım bir şeyler vardı.
Tehlikeli bir şeyler.
Hızla doğrulup ondan uzaklaştım, kalbim deli gibi çarpıyordu.
"Selam!" Elif'in sesiyle ona döndüm. Elif'in gözleri önce bana ardından Rüzgar'a çevrildi. Gülüşü hafifçe titredi.
"Napıyorsunuz?" Elif çok konuştuğum biri değildi. Tepeden tırnağa ıslandığım gün bana giysi vermişti, ertesi gün yıkayıp ona geri vermiştim.
Giysilerin ona ait olmadığını biliyordum.

Sabah Yıldızı.

Onu tanıyordu. Ancak bana söylemeyeceğini biliyordum.
"Balkan!" Sesin sahibini görebilmek için kafamı çevirdim. Sezgin'di gelen. Suratında devasa bir gülümseme vardı. Rüzgar ile yumruklarını tokuşturdular.

"Erdem Hoca en iyi defans oyuncusunun olmadığını görünce çok sinirlenecek." Dedi Rüzgar sırıtarak. Sezgin omuz silkti.

"Yüzesim geldi bugün, bunaltıyor son zamanlarda bizi. Varsa yoksa turnuva. Saçma sapan tavırlar içine girince de bugün çekemem dedim valla." Sezgin bana bakıp kafasıyla selam verdi. Onunla kitap zevkimiz ortaktı. Kütüphanede kısa bir tanışma imkanımız olmuştu.
O, Rüzgar Gibi Geçti'yi okuyordu. Ben ise o kitabı baştan okumayı düşünüyordum.

Kapı açıldığında başka öğrenciler de girdi. Rüzgar'ın bir noktaya odaklandığını gördüm. Burak ve arkadaşı Yunus Emre denilen çocuk. Bir köşeye geçmiş Rüzgar'ı kesiyordu.
Rüzgar sivri köpek dişlerini göstererek gülümsedi. Tehlikeli biçimde.

Dişleri gerçekten bir insanınkine göre sivriydi.
Kendi kendime güldüm. Çok fazla şeye dikkat ediyordum.
"Sezgin." dedi Rüzgar gülümsemesini bozmayarak.
Sezgin arkadaşına baktı.
"Bugün yüzesin falan yok değil mi?" Başını hafifçe yana eğmişti.
Zihnimdeki çarklar hızla dönerken neyden bahsettiğini anladım. Burak ve Yunus Emre bu tarafa yönelirken havada kan kokusu vardı. Köpek balıklarının kimler olduğu belliydi. Sezgin ise bir şekilde öğrenip buraya gelmişti.
Rüzgar'ı köpek balıklarının arasında bırakmamak için.
"Ne var yavşak?" Dedi Rüzgar Burak'a bakarak. Burak Rüzgar ve Sezgin'den çok az kısaydı. Koyu kumral saçları oldukça kısa kesilmişken gözünün kıyısında ben vardı.
"Düzgün konuş benle ibne." Diye cevap verdi Burak.
Rüzgar'ın omuzları gergindi, gözleri ise buz gibi bakıyordu.
Dörtlünün adeta arasında kalmıştım. Birkaç adım geri çekilip etrafa bakındım. Hocayı bulmazsam burada kavga çıkacaktı.
"Pardon yavşakoğlu yavşak. Ne istiyorsun?" Rüzgar'ın ses tonu şaka yapar gibiydi ancak gözleri ciddiyetini haykırıyordu.
"Hırsızı korumandan bahsedecektim aslında. Kızla arandaki ilişki ne?"
Rüzgar'ın kaşları çatıldı.
"Sana ne." dedi ters bir sesle. Burak'ın gözleri beni baştan aşağı süzdüğünde midem düğüm düğüm oldu.
Topun bana geleceğini anlamalıydım.
"Konuşarak çözebiliriz." dedi Sezgin elini kaldırarak. Yunus Emre'nin kolları Sezgin'in koltuk altına girip onu kilitlediğinde şokl kalakaldım.

Rüzgar'ın elleri yumruk oldu.

"Onu bırakman için sana üç saniye veriyorum bücür." Dedi Rüzgar. Ona baktığımda tanıdığım Rüzgar'dan farklı birine dönüştüğünü anlamıştım.
Gözlerindeki eğlenceli pırıltı kaybolmuştu. Sezgin olduğu yerde birkaç kere tepindiyse de Yunus Emre çok sıkı tutuyordu. Kısa olmasına rağmen epey kalıplı bir çocuktu.
Rüzgar yukarı baktı.
"Ben uyarımı yaptım. Görüyorsun işte." dedi yukarı doğru. Ardından Burak'ın yüzüne öyle hızlı biçimde yumruğu geçirdi ki hareket ettiğini dahi görememiştim. Burak suya düşerken Yunus Emre denilen çocuk Sezgin'i bırakıp benim belimi kavradı.
Gerçekten mi?
O kadar kolay lokma mı gözüküyordum? Kafamı öne doğru eğip geriye savurduğumda yüzünden tatmin edici bir çatırtı geldi.
Lise başında yardım etmeye çalıştığım yaşlı bir adamın tacizine uğradığımda dört ay boyunca savunma sanatı eğitimi almıştım.
Rüzgar Yunus Emre'nin savunmasız anında onu boğazından kavrayıp havuza savurdu. Bu sırada bir kolu belime sarılmış Yunus Emre ile sürüklenmemem için kendine çekmişti.
İki çocuk da havuzda küfürler ederken Rüzgar bana baktı.
"İyi takım olduk Nehir." diye mırladı hafifçe
Ardından göz kırptı.
Ben ise deli gibi çarpan kalbim ve hafifçe sızlayan kafamın arkası ile ona bakakalmıştım.
Rüzgar Balkan, fırtınaya dönmeye alışkındı.

Okuyanlar bir kere bile olsa oylarsa sevinirim, sayımızı görmeye çalışıyorum da! Seviliyorsunuz <3
İGB:
İGB:

Matmazel Noir • yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin