0.5

353 39 6
                                    

"IIIAAAĞĞHHH KİMİN İÇİN ATIYOR BUUU YÜREK SÖÖÖYLE KİMİN İÇİN ATIYOR BUUUU YÜREEĞĞK"

"Benim için." diyerek koltukta yastığa sarılmış bir biçimde yuvarlanan Jimin'in elinden çektim yastığını. "Sabahtan beri şişirdin kafamızı ya. Sen niye tatilsin bugün? Vir vir vir anca konuşuyorsun bir işe yaradığın da yok. Kalk iki ütü yap bari."

"Yeri ben burada aşk acısı çekiyorum gelmiş bana ütü diyorsun. Aşk acısı diyorum aşkkk, sevdiğim kız beni sadece bir bebek bakıcısı olarak görüyor diyorum."

"Ne olarak görecekti başka? Oradaki görevin bu." diye yanımıza giriş yaptı Seokjin, elinden asla düşmeyen bilgisayarı ile.

"Senin konuşmaya hakkın yok beceriksiz tasarımcı! Önce başvurduğun işlerden birini al öyle konuşalım."

"Bak sana burdan bi çakarım, bi Yeri çakar, sonra da yer çakar ha. Nerem beceriksiz lan benim? Yok yok iş yok ben ne yapayım? Tutturmuşlar deneyim de deneyim hani nerede yapacağım ben o deneyimi?" Abim yine sinirli bir biçimde söylenmeye başlamışken konuyu dağıtmak için Jimin'e geri döndüm. "Eee, neyin acısı bu? Daha açılmadın bile kıza. Belki tepkisi olumlu olacak? Karakterini saymazsak maşallahlık çocuksun yani."

Jimin birden bana dönerek gözlerini pörtletti. "Ne var oğlum benim karakterimde? Dört dörtlük çocuğum işte. Kendine bak da konuş sen. Kızıl şeytan."

"Kizil şiytin. Ne? Ne? Yalan mı?"

"Of kes Yeri ya. Kızın sevgilisi varmış. Daha doğrusu birkaç gündür var ama bir tanıdıklarıymış. Şirket ortağının oğlu mu ne. Zengin yani. Baktım eli yüzü de düzgün duruyor şerefsizin. Ve aileleri evlendirmek istiyor sanırım onları. Geçen bebekle oynarken söz möz diye bir şeyler duydum."

"Aboo...tamam acı çekmekte haklıymışsın be Jimin'im..." dedim Jimin'in sırtını sıvazlayarak.

"Ama bence çok anlamsız. Çocuğun soyadı Lee bir kere. Lee Seunghee olacak evlenirlerse. Bence hiç yakışmıyor. Ama bak, ben Park Jimin. O Park Seunghee. Soyadını değiştirmesine gerek bile olmaz."

"Git bunu kıza de anında ikna olur. Ben ikna oldum çünkü şahsen."

"Dalga geçme ya Yeri. Belki bir şeyler olur sanmıştım. Çünkü hani normal birine davranacağın şekilde davranmıyordu bana. Birlikte baş başa kaç kere sohbet ettik, bahçede otururken yağmur yağmaya başlayınca ceketimi vermiştim ona. Bana öyle bir gülümsemişti ki... ayağı kayıp düşecekken belinden tutmuştum ve bana asırlar sürmüş gibi gelen bir şekilde gözlerimiz kenetlenmişti... normal mi bunlar ben mi abartıyorum?"

"Ulan Jimin oppa, sen de ne romantik veletmişsin." dedi içeriye girdi YoungMin.

"Kaç kere daha sana bana oppa deme yaşlı hissediyorum diyeceğim seni bücür?"

"Seni sinir etmek istediğim zaman derim. Napim? Neyse ne. Bence bunlar çok romantik. Ve normal de değil yani. Ayyy, acaba sevmiyor mu sevgilisini? Ayy REKLAM AŞKI MI YOKSA??"

"Kes sesini MinMin. Filmde mi sanıyorsun kendini?" diyerek elimdeki eriği fırlattım YoungMin'e. "Geri at eriğimi, açım."

YoungMin büyük bir hızla eriği bana geri atarken eriği tutamayıp odağımı kaybettim ve erik gözüme geldi. "Napıyorsun lan şeytan mı taşlıyorsun? O nasıl atış öyle sanarsın beyzbol oyuncusu."

"Ben dedim sana işte. Kızıl şeytansın. MinMin de fark etmiş." diye tısladı Jimin. İkisine de dil çıkararak ayağa kalktım. "Size yardım etmek isteyende kabahat. Jimin senle başka bir zaman, tercihen sinirimi bozmadığın bir zaman-"

"Yani hiçbir zaman." diye araya girdi abim.

"Evet evet neyse, bu konuyu konuşmaya devam ederiz ama şu an gözüme erik darbesi yediğim için galiba kör oldum. Yatıp dinlenmem lazım. Çünkü kör oldum." diyerek yürümeye başladım. Arkamdan YoungMin'in "Taehyung'un ona drama queen demesi çok isabetli oldu. Nasıl daha önce aklımız gelmemişti bu?" sesini duyuyordum ama queenler geriye bakmaz mottomla catwalk yaparak yürümeye devam ettim.

Taehyung'un atölyesinden -yani o küçücük odadan- klasik müzik sesi geliyordu. Kapıyı tıklattım ama görünüşe göre çok odaklanmıştı bu yüzden herhangi bir cevap alamamıştım. Tam arkamı dönmüş giderken kapının açılma sesi geldi.

"Yeri? Sen miydin. Kusura bakma dalmışım. Çok sonradan fark ettim. Bir şey mi oldu?"

Arkamı dönerek Taehyung'a baktım. "Ha? Yok şey, bakmak istedim sadece. Rahatsız etmeyeyim ben seni, devam et işine."

"Yok yok ne rahatsızlığı. Gel, içeri geçsene. Biraz dağınık ama kusura bakma."

"Sorun değil. Bir sanatçının ortamını görmek isterim." diyerek kapıyı açıp kenara çekilen Taehyung'un yanından içeri geçtim. Her yere boyalar saçılmıştı. Şövalenin üstünde yarım kalmış bir orkide resmi, odanın köşesinde ise bitmiş birkaç tablo vardı. Evet, dağınıktı ama bu dağınıklık beni hiç rahatsız etmemişti. Aksine, huzurlu bile duruyordu.

Arkada çalan müziğe odaklandığımda gülümseyerek Taehyung'a döndüm. "Spring Waltz?"

"Vay, biliyorsun."

"Bunu bilmeyen de..." diyerek güldüm. "Ne çiziyorsun?" diye sordum tabloyu göstererek. "O mu? Bir orkide saksısı. Genel olarak eğer bir iş almadıysam sevdiğim, benim için anlamı olan şeyleri çizerim. Orkide de kardeşimin en sevdiği çiçekti. İçime geldi öyle, çizeyim dedim."

"çiçek-ti?" dedim geçmiş zaman ekine baskı yaparak sorarcasına. "Kalp yetmezliği." dedi Taehyung sadece. Sesindeki ani değişim ve donukluk, bu durumdan bahsetmeyi çok sevmediğini ve onu derinden etkileyen bir şey olduğunu belli ediyordu.

"Anladım. Özür dilerim."

Kafasını toparlanmak istercesine sallayıp "Yok be, ne özrü. Sorun değil." dedi. Ben de kafamı sallayarak gülümsedim. "Tutmayayım ben seni ya. Büyük bir yer olsa burada durup seni izlemeyi çok isterdim ama malum minicik oda."

"Eh... öyle diyorsan o zaman. Ama senden rahatsızlık duymam, haberin olsun."

"Teşekkürler." diyerek gülümsedim ve dışarı çıkarak kapıyı kapattım. Gördüğüm en naif ve anlayışlı insan olabilirdi. Hem de sanatçıydı. Yakışıklılığını falan saymıyordum bile. Ne diyebilirdim ki, full paket çocuktu mübarek.

Düşüncelerime gülerek odama yürümeye başladım. Kapıyı açıp içeriye girmeden önce içeridekilere "Kör oldum ya, ondan yatıyorum şimdi!" diye bağırdım. "Kes sesini Yeri!" diye aldığım toplu cevap ile de içten içe gülmeye devam ederek kapıyı kapatıp kendimi yatağa attım. Telefonuma gelen mesajları kontrol ederken Jungkook'un yazdığı "Ablam ve abilerim...ben aşık oldum sanırım...siyah saçları ile öyle güzeldi ki." mesajına "Kook ben kör oldum bazı MinMin'ler yüzünden. Göremiyorum yazdığını." diye cevap vererek telefonu kilitleyip tavanı izlemeye başladım.

İşimi, ağaç rolümü, abimi, nişanlanabilmek adına para bulmak için oradan oraya koşturan yazar ama kasiyer diğer abimi, her gün başkasına aşık olan ve geleceği şimdiden bizimkiyle ortak gibi duran Jungkook'u, YoungMin'i, Hoseok'u, Yoongi'yi, Aşk acısı çeken Jimin'i... Kardeşini kaybetmiş, kim bilir hayatında başka neler neler olan ama hala çok pozitif ve mutlu olan Taehyung'u düşündüm. Düşündüm de düşündüm, sonunda yorulup uyuyana kadar.

roommates || kth {✓}Where stories live. Discover now