"Neden mutsuz olayım?"

Start from the beginning
                                    

"Şimdi ne yapacağız?" Dedim.
"Birisinden haber bekliyoruz, haber gelince nereye gideceğimizi öğreneceğiz."
" O zaman, bir şey istiyorum."
Hemen bana döndü,
"Söyle."
"Arabayı uygun bir yerde sağa çek."
"Neden?"
"Lütfen.." Dedim sadece.

Birkaç km sonra otoyolun kenarındaki ceplerden birinde sağa çekti arabayı.
"İsteğin?" Dedi.
Kemerimi açıp üstünden onun koltuğunun kenarındaki düğmelere uzandım. Birine basınca onun da koltuğu yatmaya başladı.
"Uyumanı istiyorum. Arabayı kilitle, haber gelene kadar uyuyalım, olur mu?"
Gülümsedi. Arabanın kilit tuşuna bastı.
"İyi o zaman, iyi uykular."
"İyi uykular.." Yarı'm..

Çalan telefonun sesiyle uyandık. Daha doğrusu ben uyandım sanırım, o gayet normal bir şekilde cevapladı telefonu. Uyumamıştı yine..

"Söyle Ahmet."
"Güzel, nerede?"
"Tamam, konuşuruz yine."

Uykulu bir sesle sordum,
"Nereye gidiyoruz?"
"İzmir'e."

Ne diyebilirdim ki? Elimizde bir adet katil baba, iki ceset, a tabi, bir de birbirimiz vardık..

Belki de güzel bir başlangıç olurdu? Burada bir düzen kurardık kendimize? Hatta annem bile gelirdi arada yanımıza? Olamaz mıydı? Olurdu. Niye olmasın ki?
Farkettim de, annemle konuşmaya gerçekten ihtiyacım vardı..

"Helin."
Arkaya doğru yatırdığım koltuğuma uzanmıştım, ona doğru döndüm,
"Efendim?"
"Yapma böyle."
"Ne yapmayayım?"
"Elimden gelse seni evinden, ailenden ayırmazdım, biliyorsun. Ama artık ikimiz de O'nun listesindeyiz, seni korumak zorundayım. Mutsuz olduğunu da biliyorum, ama lütfen, sabret. Bir şekilde evine geri dönmeni sağlayacağım."
Onunla gelmekten mutsuz olduğumu mu sanıyordu?
Koltuğumda doğruldum, konuşmaya başladım;
"Kötü şeyler yaşadık, evet. Ama mutsuz değilim. Senin yanındayım Tolga, neden mutsuz olayım? Evet, evimden ve ailemden ayrılmak beni tedirgin ediyor, ne hissettiklerini merak ediyorum, bunları reddetmiyorum. Ama ben seni tanıdığımdan beri geçen 19 yılın anlamsızlığını düşünüyorum. Şimdi hukuk fakültesine kayıt olduğum güne dönsek, birisi karşıma geçip bu kaderden kaçabileceğimi söylese, gözümü kırpmadan tekrar gider kayıt olurum. Seninle tanışana kadar hiçtim ben.."
"Bu kadar olaya rağmen, gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
Başımı salladım.
Yine o buruk gülümseme..

Sonrasında hiç konuşmadık. Yollar bitmek bilmiyordu. Bursadaydık sanırım. Sonunda dayanamadım, yine ben konuştum;
"Tolga?"
"Söyle güzelim."
Ellerimi karnıma koyup en acıklı surat ifademi takındım.
"Acıktım.."
Gülmeye başladı.
"Tamam." Dedi, arabayı çevre yolundan çıkarıp şehir merkezine sürmeye başladı.

Bursa'nın merkezine geldiğimizde, bir lokantanın önünde durdu.
Düşünmeden edemedim, daha önce gelmiş miydi, yoksa rastgele mi durmuştu?

İçeri girdik, gösterilen masalardan birine oturduk, Tolga siparişleri verdi, ben de etrafı incelemeye başladım.
Temiz, nezih bir yerdi burası. Koltuklar yeşil, masalar koyu kahveydi. Pencereler de ahşaptan olunca mükemmel bir uyum yakalamışlardı..

"İzmir'li Helin." Dedi sırıtarak.
Gülümsedim,
"Sen İzmir'li Tolga olmayacaksın. Sakın ha kendini oraya ait hissetme, İzmir kızlarıyla kaynaşayım deme."
Sırıtıyordu,
Önümdeki servisin çatalını elime aldım, ona doğru tuttum, sağa sola hareket ettirdim.
"Gözlerini oyarım!"
Ellerini hafifçe havaya kaldırdı.
"Valla İzmir'li değilim!"
Bu sefer ben de gülümsedim, çatalı indirdim.
"Okulları ne yapacağız?"
"İstanbul'daki kayıtlarımız yarın dondurulacak, İzmir'de güvende olduğumuza emin olayım, özellerden birine kayıt yaptırırım."
"Otelde mi kalacağız İzmir'de?"
"Saçmalama."
"Neden?"
"Anında bulurlar. Ahmet kendi adına bir ev tuttu İzmir'den."
"Ya bu Ahmet kim?"
"Sana ne?"
Suratım düşmüştü..
"Sadece merak etmiştim."
"Elin adamlarını merak etme."
"İyi." Dedim. Ayağa kalktım. Yanından geçerken bileğimi tuttu sıkıca;
"Nereye?!"
"Lavaboya." Dedim sessizce. Bileğimi bırakınca da gözlerimi devirip, girişin sağ tarafındaki lavaboya gittim.
Doğrusu daha kötü görünmeyi bekliyordum. Sadece saçlarım dağılmıştı. Ellerimle biraz düzelttim, anında şekil aldı zaten. Üstüm başım da düzgündü. Biraz daha ayna karşısında vakit geçirip çıktım.
Az önceki hareketine sinir olmuştum zaten. Bu kadar kıskanç olmak zorunda mıydı?
Ben de Helin Karalar'sam, o yaptığı hareketi burnundan getirecektim, Tolga Bey'in.
Tolga'nın karşısındaki yerime geçip oturdum. İnadına çantamdan telefonumu çıkardım, kurcalamaya başladım. Aynı anda yemeğimi yiyordum. Göz göze gelmeye çalışıyor, geldiğimiz an gözlerimi deviriyordum. Tamam çocuk gibiydim, ama sinir etmişti, n'apayım?
İşin kötü yanı şuydu ki, Tolga'nın gram umrunda değildi. Telefondan okey açıp oynuyordum sinir olsun diye, yok. Takmıyor yani. Olmayınca olmuyor demek ki.
Okeyde üst üste beş kez -elimde jokerler olduğu halde- kazanamayınca sıkıldım, tribimden vazgeçme kararı aldım, 'Sonuçta sinirleri bozuk bu aralar.' dedim, 'Boşver.'dedim, 'Büyüklük sende kalsın Helin' dedim, ve normal halime döndüm.
Ama en son beklediğim şey, Tolga'nın tribimi takmadığı gibi, şuan beni de takmamasıydı.
Baya baya takmıyordu. Saçma sapan sorular soruyordum.
"Ayın kaçı bugün?"
"Bugün hangi diziler var?"
"Kaç saatte varırız?"
Hiç birini cevaplamadı. Bir tanesini bile.
Ama sonradan konuştu, ne mi dedi?
"Yemeğin bittiyse kalkıyoruz."
Öküz.

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now