hatalar?

51 12 278
                                    

keem's                                                18.02.17

bunu her zamankinden farklı olarak başka bir evde, yalnız değilken yazıyorum.

yer yatağında, yanı başımda Byul uyuyor ve saat gece 3.

her sayfada buraya nasıl geldim dedirttiren olaylar yaşamak benim suçum değil, koşullar öyle gerektiriyor.

baştan anlatmam gerek sanırım.

evet, dün yazdığım üzere bugün Hoseok'un doğum günü kutlaması vardı.

her şey sabah çok güzeldi, Moonbyul'un giymemi söylediği elbiseyi giydim.  bu kararsızlıkla gardrobu aşağı indirecek vaktim yoktu. çünkü cuma günü olduğu için geç çıktık ve üstümüzü değiştirip Hoseok'un evine gitmemiz gerekiyordu. daha doğrusu ben değiştirdim bir tek üstümü, biz okuldan çıkarken yani saat 4 gibi hava nemli ve epey sıcaktı. bu yüzden beyaz ve kolsuz bir elbise giymenin iyi bir karar olduğunu düşündüm, nereden bilebilirdim ki.

Taehyung'a gelip gelmeyeceğini sormadık, hatta Hoseok konusunu o açmadığı sürece hiç açmıyoruz. zaten dört gün geçti Hoseok onu reddedeli, o günden beri arayarak zar zor görüştük onla okulda. bizim yanımızdayken mutlu gözükmeye çalışıyordu hep. bizi yanında istememesinin nedeni de bu sanırım, mutlu değildi. bizi ne zaman görse çok saçma bir konu açıp gülmeye başlıyor. daha çok yeni oldu olaylar, hala böyle olması çok normal ama nedense o Taehyung olduğu için hislerini sadece çocukca görmüş olmalıyım. bu kadar üzülmesi bana bunun doğru olmadığını gösterdi.

ben Hoseok'un evini bilmediğim ve bizim mahallede oturmadıkları için ben üstümü değiştirirken Moonbyul bizim evde beni bekledi. partiye ben dışında bizim mahalleden sadece Moonbyullar katılıyordu. birkaç gün içerisinde o kadar çok birbirimizin evine gittik ki, hala inanamıyorum.

çok uzun sürmedi işim evde, saçlarımı öylesine at kuyruğu yaptım ve sıcak havaya güvenerek sandalet giydim, evet Şubat'ın tam ortasında. o elbisenin altına siyah spor ayakkabı veya çizme giyemeyeceğim için..

yoldayken Moonbyul'un ne kadar spor giyindiğini fark ettim. yanında düğüne gidiyor gibi duruyordum. o değil de ben batıyordum göze. o pijamayla gelse yine taşırdı kutlamada, eminim bundan.

neyse, eve gittiğimizde bizi Hoseok'un babası karşıladı. Moonbyul ile zaten tanışıyorlardı, adam yüzüme gülümsemeyle bakıp "sen Yongsun olmalısın" dedi. herkes beni "yeni kız" olarak biliyor sanırım. herkesin hayatına bir piyanonun altından giriverdim. 

"ismim Juwon, Hoseok'un bütün arkadaşları Juwon hyung der, aslında hepinizden biraz büyüğüm, aramızda kalsın çocuklar evlatlık" diyerek güldü ve göz kırptı. bizi içeri alırken arkasından Hoseok'a çok benzeyen uzun saçlı bir kız geldi güzel bir gülümsemeyle. babasına bakarak "her yeni arkadaşımızı böyle kandırmaya çalışıyor, yaşlandığı gerçeğini kaldıramıyor." deyip bana döndü: "bu arada ben Jiwoo, anlayacağın üzere Hoseok'un ablasıyım, babam bile hyung dedirttiriyorsa bana unnie falan demene gerek yok, Jiwoo diye seslenebilirsin, zaten sizden 3 yaş büyüğüm. hoşgeldin evimize" 

ben tam içimden "çok fazla insan, biri beni kurtarsın" panik moduna geçerken Moonbyul araya girdi: "sen de Juwon hyungun bunu söylemesini bekliyorsun kimse sana abla demesin diye." 

hep birlikte gülüşerek içeri girdik, benim konuşmama da gerek kalmadı.

bütün davetliler yoktu biz geldiğimizde, voleybol takımı Hoseok'u oyalıyor herkes gelene kadar dediler.

girdiğimiz anda küçük bir hol ardında tam ortada açık bir salon vardı. salonda geniş, derin koltuklar ve ortasında yine büyük, koltuklarla uyumlu renkte sehpa vardı.   oradan Amerikan tarzı bir mutfağa bağlanıyordu. salonun diğer tarafında ise bir yemek masası ve arkasından 5 kapı bulunan bir hol uzanıyordu.

when the sun goes down | moonsun Where stories live. Discover now