Sanırım böyle şeyleri aşalı epeyce zaman olmuştu zira eskidendi o her an gelinlik kız gibi hazırlanmalar. Şimdi nefes almadan kıyıda köşede ne koparsa üstüne çullanıyorlardı birbirilerinin. Tuvaletten çıkarken de  duşta da yemek yerken de.Bir yolunu bulup birbirlerini yatağa atmanın matematiğini bulmuşlardı. Ve çoğu zaman süsten püsten özensizdi!

Lakin ikisi kayalıklara ilerlerken botlarının yosunlu dik kayalarda kaymasından da daha ürkütücü bir şeydi. Kan dondurucu ve pekala daha da can yakıcı. Muhtemelen insan soğuk Boğaz'ın sularında boğulmak isterdi ya da can vererek başından akan kanla taşlara bayılmak.

Lakin kimse bu derece gece ayazında kayalara sığınıp gazete kağıtları üzerinde uyuyan,üzerinde incecik bir eşofman bulunan bir oğlan çocuğu bulmak istemezdi gecenin köründe.

Tekin yutkundu.

Suratındaki yaralar,ayağındaki yok sayılacak kadar ince ve delik deşik yırtık spor ayakkabılar aşinaydı bir yerden. Gözlerinin çevresinde uykusuzluktan oluşan ve bir çocuğa yakışmayan gölgeleri de yakından tanıyordu Tekin. Uyursa başına bir şey gelir korkusuyla gece vakti baykuş gibi tünemekten kasıtlıydı. Gece ayazında ısındığı tek şey eski püskü kirli bir battaniye olan bir çocuğun yırtık süveterini de iyi biliyordu ya da kimin açtığı belirsiz yaraları da.

Kendi çocukluğunun yansımasını bir başka çocukta izlediğinde misket limonu gözleri saran kapakları seyirdi ve belirginleşti boyun damarları.

Oğlanın üzerindeki eski naylon eşofmanlara,suratındaki yaralara ve toz toprak izlerine bakarken sinirden sıktı çenesini ve tüm dişlerini.

"Onun."dedi Alaz dolan mavilerle. "Burada ne işi var?"

"Muhtemelen birilerinden saklanıyordur."dedi Tekin kendi çocukluğunda gölgeli sokaklarda köşe kapmaca oynadığı tüm anlar zihninden geçerken.

"Ailesi merak etmez mi ?"

"Merak edecek bir ailesi olan çocuk."dedi Tekin kinle. "Bu halde sokaklarda kalmaz."

"O-Onu uyandırsak mı ?"dedi Alaz ürkekçe. "En azından..."

"Unut gitsin."dedi Tekin omuz silkip gözlerini çocuktan kaçırırken. "Muhtemelen bizi dolandırır."

"Sevgilim."dedi Alaz kaş çatıp. "Sen iyi misin ?"

"Ağababaları da burada bir yerdedir."dedi Tekin yutkunup. "Onlara para götürmesi lazım. Yani sen cici abilik yapıp para versen bile onun cebine lokma girmez,pezevengin biri indirir cebe. Boşver."

"Aşkım."dedi Alaz merakla. "Seninle aynı kaderi yaşayan bir çocuğa öylece bakıp geçemezsin değil mi ? Sen böyle biri değilsin."

"Değilim."diye fısıldadı Tekin hüzünle. "Ama muhtemelen olacakları söyleyeyim mi? İlk fırsatta  kendine bok gibi davranan abilerinin yanına geri döner çünkü hep öyle yaparız. Sonra bize iyi davranan insanların parasını çaldığımız için kendimizden tiksiniriz.  Ben çocukken nadiren yaptım ama...Yine de yaptım."

"Korktuğu için kimseyi suçlayamazsın."diye fısıldadı Alaz hüzünle.

"Senin misyonun ne Alaca?"dedi Tekin sırıtıp. "Nedir yani  ? Sokak çocuklarından koleksiyon mu yapıyorsun ? Yetim mi güldürüyorsun,hayır işi mi  ?"

"Tekin."dedi Alaz sertçe. "Kendine gel. Çok olsa sekiz ya da on yaşında bir çocuktan...Bahsediyoruz."

"Bakamıyorum anlasana."diye fısıldadı Tekin gözlerini kaçırıp. "Aklıma geliyor.."

Aklına defalarca kez geliyordu.

Kendisi de boş bulduğu köprü altlarında,mahalle aralarında,inşaatlarda,kayalıklarda...Neyi nerede o an sıcak ve güvenli bulduysa kıvrılıp yatmıştı ve sabahında insanların tiksinen ya da yadırgayan bakışlarına maruz kalmıştı. Çocuk uyanırsa onunla göz göze gelmek istemiyordu. Alaz belki iyilik meleğiydi lakin Tekin o an acıyarak bakılmanın verdiği ezilmişliği,kaybolmuşluğu ve aciziyeti öyle yakından tanıyordu ki neredeyse baba olacak yaşa gelmiş olmasına rağmen kırgın bir çocuğun saklanışları çıkmıyordu içinden.

İstenmeyen.

Şehrin sahipsiz bütün çocukları gibi.

On yaşındaydı,muhtemelen  ya da daha küçük. Ama Tekin'in geçmişin yükünde ezilmesine neden olabilecek ağırlıktaydı.

Kovulmak,itilmek,vurulmak. Herkesin seni itip kakması. Arkanda duracak kimsenin olmadığını bilenlerin her fırsatta bir tokat daha indirmesi. Yazıklayan bakışlar.

İğrençti.

Acizlik,acıma. Lokmalarının sayılması. Her yerde fazlalık hissetmek. Irdelenmek. Aşağılanmak.  Hakarete uğramak. Ten renginle dalga geçilmesi. Yırtık kıyafetlerine başka çocukların kıyafetleri eskise de benim olsa onlarınkiler düşüncesi.

Boğuluyordu Tekin.

Alaca narin bir şekilde oğlanın saçına dokunurken korkutmamak için bir kaç kez seslendi çocuğa en nazik ve pamuk sesiyle. Yine de her temasa ürkülen ve başı muhtemelen vurulmak haricinde dokunulmamış çocuk geceyi çığlıkla çınlattı.

"Hey.."dedi  Alaz panikle. "Ben Alaz...Şey hava..."

Tekin gözlerini devirip süzdü yüzüne bakmaktan çekindiği oğlanı.
Çikolata rengi bir ten ay altında ışıktan altın gibi parlıyordu.
Saçları teninin aksine doğal bir sarıydı,papatya gibi sarı. Gözleri amberin en parlak tonunda iri iri ışıldarken gülümsedi Tekin.

"Baro değil bu kopil."diye mırıldandı yutkunup. "Benden."

Herkes esmer olabilirdi. Türkiye'de neredeyse nüfusun çoğunluğu kara ve esmerdi.
Lakin onların esmerliği farklıydı. Tenlerinde altın yaldızlar vardı. Çikolatanın kahve tonlarında olsa da som altın gibi bir yaldızlanma olurdu.
Bu onlara has bir armağan idi. Esmerliğin kutsallığı gibi.

Hepsinde mevcut bulunan uzun ince fidan dalı gibi bir fizik. Doğuştan gelen tanrı armağanı berrak ses,genelde yeşilin sarı tonlarında gezinen kahvelerde gizli gözler ve efsunlu etkisi veren kıvrak topuklar.
Nerede görse tanırdı,buram buram aidiyetsizlik kokan hür ve kayıp bir kimliğin anavatandan savrulan ve dünyanın dört bir yanında "kimliksiz" kalmış esasını.

Oğlanın gözleri irice açıldığında merakla dikti kehribar rengi gözlerini ve sarı saman saçlarını esmer oğlan. "O kelimeyi biliyorsun?"

"Tek Çavo sen değilsin demek."dedi Tekin bir sigara ateşleyip kayalıklara otururken.

"O abi?"dedi Alaca'nın süt beyaz rengi tenine merakla bakınan oğlan.

"O gaco ,değil çavo."diye sırıttı Tekin. "Ama sayılır çavo."

Oğlan çekingence kendinden büyük adamların mavi ve yeşillerine bakınırken kafa salladı. "Ben...Gideyim."

Alaz ise sinirle Tekin'i süzüp mırıldandı.
"İsmin ne? Ben Alaz. O da Tekin."

"Doğan,ağabey."dedi oğlan yeniden bakışlarını kaçırırken.

"Şey tanışmak ister misin ?"diye mırıldandı Alaz.

Eğer bunu kendi çevresindeki çocuklara yapsa muhtemelen olumlu bir yanıt alırdı ama bu ses tonuyla zarifçe bunu  söyleyince ,bir sokak çocuğu için pis ve korkutucu imalara çıkacağını bilmeyecek kadar steril büyümüştü.

Malesef Alaz bu kibar ve sevimli çocuksu sesle "tanışabilir miyiz"sorusunu sorsa küçük Tekin de tekme atıp ağlayarak kaçmak isterdi.

Çünkü gece vakti kendinden büyük bir erkek bunu soruyorsa oradan kaçması gerektiğini bilirdi.

Doğan ise korkuyla gözlerini Tekin'e  çevirdi. Kimliksel bir güven miydi kendi dilini daha iyi bilmesinden miydi bilmiyordu ama yine de endişeli olmasına rağmen Alaz'ı tersten anlamaması  iyiydi.

"Sana sipali yok."dedi Tekin sırıtıp. "Sipalileri cigaraya verirsin kopil. Ama beleş yemek var."

Doğan yemek lafıyla bir an tebessüm etse de donuklaşıp yeniden bahane türetmek üzere düşünceli hale dönmüştü.

"Evde bekleyen anan baban olmadığını biliyorum."dedi Tekin göz devirip. "Kayalık harici yatacak yer yok onu da biliyorum. Naz etme,düş önüme."

Alaz gözlerini devirip Tekin'i süzerken daha kibar ve narin bir biçimde mırıldandı montunu oğlanın üzerine bırakıp. "Arabaya geçelim."

Tekin içinden güldü.
Sanırım Alaca bu dünyaya sokak çocuğu toplamaya gelmişti.

Çalıntı(bxb)Where stories live. Discover now