Mühürlenmiş

2.1K 187 77
                                    

Bir hadise var, kimse bilmiyor
Olmuyor bende, deprem olmuyor
Hiçbir şey beni, böyle sarsmıyor
Bir senin gibi

Mühürledim seni kalbime
Kurşunlar işlemez ciğerime
Zincirledim seni kalbime
Anahtarları yok denizlerde

Şeytan diyor ki, tövbeler etmeli
Uğrunda yüz kere, bin kere ölmeli
Cehennemde bile, zulmetsen de

🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯

Olağandışılık barındıran olağan bir durumdu.

Tekin,hiç tanımadığı ve muhtemelen tanımadığı birinin evine ilk girdiğinde altı ya da yedi yaşlarındaydı.
Mahallenin genç ağabeyleri ile birlikte girmişlerdi mesela. Tekin elini sürmese de gözcülük etmişti tırmanmış oldukları balkondan. Onlar evdeki teknolojik cihazları ve nakit/altınları torbalarken öylece durmuştu.
Gofret,gazoz ve top parasına.

Zaten sonrasında işleri kendisi büyümüştü.
Gözüne kestirdiğinin cüzdanını sıfırlamakla kalmıyor dolandırmanın bin bir halini yaşatıyordu.

Sayısız tene dokunmuştu,öpmüştü belki.
Kulaklarına aşk kelimeleri fısıldarken ince bellerinden kavrarken gözlerine bakıp ezbere bir kaç cümle sıralamıştı bir Mecnun misali.
İsimlerini değil fiziksel görünümlerini bile anımsayamıyordu bunların üstelik.
Cüzdanı bulmak konusunda iştahlı oluşundan öylesine konulmuş buseler etkilemiyordu romantizm denen olguyu.

Alaca'nın tek bakışı gibi titrememişti ya zaten kimse de.
Tekin'in daimi hedefi cüzdan dolgunluğu ile karşındaki kişinin aksaklıkları arasındaki paralelliğiydı.
Bir zaaf bulup,işini halledene dek ilgileniyormuş gibi yapmak.
Ve sonra kaybolmak.

Şimdi barda tanıştığı genç ile birlikte bir kaç kelime etmiş,bir kaç duble içmişti.
Sözlere dökmeden bakışları ve sözleriyle sevişmek arzusunu dile getirmişti Utku da zaten.
Yan bakışından,süzüşünden ve dudak hareketlerinden Tekin'i arzuladığını açıkça belli ediyordu.

Tekin de sessiz komutunu kabullenmiş,onunla beraber mekandan çıkarak araçla peşinden gitmişti.
Evine.

Hafif çakırkeyf halindeki oğlana bir kaç kelime,ufak dokunuşlar yeterliydi.
İstediği kıvama gelip,ilk buluşmada bu saçmalığın sona erebilmesi adına oyunun bitmesi mümkündü.
Hatta yorgunluktan bayılana kadar sevişse el yordamıyla birlikte kasayı bulur ,boşaltır gelirdi bile Tekin.

Defalarca kez birinin parasını alabilmek ya da dolandırabilmek amacıyla dokunmuştu.
İsmini bilmediği yabancı tenlerde gezinen elleri yadırgamamıştı yaptığı işi.
Dudakları ten ten gezmiş,dili bir çok iltifat veya aşk ilanı sergilemişti.
Lakin şimdi...
Konuşsa sükunet bitmeyecek gibi hissediyordu içinde.
Konuşsa bile bir sükûnet ile lanetlenmiş gibi...

Hoş biriydi kumral genç.
Epey güzel yüzlü,karizmatik ve sevecen.
Ama dokunmak fikri değil iki adım yanaşmak bile rahatsız ediyordu Tekin'i.

Plaza üst katındaki evin kapısını açan genç göz kırptı Tekin'in misket limonu yeşili iri gözlerine.
"Gel içeri."diye mırıldandı baygınca.

"Tamam."

"Hoşgeldin."

"Hoşbuldum."diye fısıldadı Tekin çapkın bir gülüşle.

Midesinden başlayan asit boğazına sararken takım ceketi ve gömleği urgan gibi boğuyordu tenini.
Olmuyordu bir şeyler eksikti.
Alaca'nın teni haricinde hudut bilmiyormuş gibi vatansız hissediyordu.

Çalıntı(bxb)Where stories live. Discover now