(52) Sessiz Çığlıklar.

Start from the beginning
                                    

Küçük çocuk sayıklayarak gözlerini açmaya başladığında, anneannem onun karşısındaki sandalyede oturuyordu. Elinde ise bir fincan sıcak kahve vardı. Yüzsüzce, "Uyandın mı?" diye sormasına ne demeli?

Gözlerini tamamen açan çocukluğum, bağlı olduğunu görünce hiç şaşırmadı. "Bu tatilin farklı bir amacı olduğunu tahmin etmiştim," deyip yarı uykulu gözlerle anneanneme baktı. "Saat kaç? Uyku saatimi geciktirmekten hoşlanmıyorum." Evet, gerçekten onu bağlayan birine oldukça sakin bir şekilde bunları söylemişti.

Küçük Elzem'in bu sakinliği anneannemin yine onun akıl sağlığından şüphe etmesine sebep olmuştu. "Sen gerçekten hastasın Elzem," dediğinde bunu inanarak söylüyordu.

Sadece baktı onu endişeyle izleyen kadına. "Böyle düşünmene sebep olan şeyi bana da söyleyebilir misin?"

"Sana ilaç verdim ve seni bağladım. Bunun farkında mısın?"

Çocukluğum masumca başını salladı. "Evet anne farkındayım. Ellerimi kullanamadığıma göre beni bağladığın çok açık."

"Hepsi bu mu?"

"Bağışla ama seni anlamakta güçlük çekiyorum. Lütfen daha açık konuşur musun?"

Küçük Elzem'in bu soğukkanlı tavrı gittikçe onu çileden çıkartıyordu. "Özellikle böyle davranıyorsun, değil mi?" dedi dişlerinin arasından. "Özellikle beni çıldırtmaya çalışıyorsun!" diye bağırdığında çocukluğum onu küçümsercesine güldü. "Emin ol sana karşı özellikle bir şeyler yapsaydım şu anda farklı konumlarda olurduk. Pekâlâ, sana görmek istediğin sahneyi yaşatacağım," dedi ve kendini iplerden kurtarmaya çalıştı. Bacaklarını hareket ettirmeye çalışıyor ve onu tutan ipleri çekiştiriyordu. "Anne!" diye bağırıp daha fazla çırpındı. "Beni neden bağladın?" Korku içinde kurtulmaya çalışırken, "Yardım edin!" diyerek bağırdı. "Anne lütfen çöz beni!" Deli gibi çırpınıyor, yeşil gözleri ürkekçe etrafına bakıyordu. Çırpındıkça saçları yüzüne savrulurken ıslak gözlerle anneanneme yalvardı. "Korkuyorum," dedi fısıltıyla. Çenesi titrerken heran ağlayabilirdi. "Anne çöz beni!" Çığlık çığlığa bağırarak ipleri çekiştirmeye devam etti. Savcı ve Sıraç daha fazla dayanamayıp ona doğru atıldığında, çocukluğum bir anda çırpınmayı bıraktı. Çığlık atan kız susarak başını yan tarafa eğdi ve gözlerini anneanneme dikti. "Nasıl? Bu yeterli oldu mu?" diye sorunca yanımdaki herkes ağız dolusu küfretmişti. Evet, az önce hepsini kandırmayı başarmıştı.

Gediz hayretler içinde sandalyedeki küçük çocuğa baktı. "On bir yaşında olduğuna emin miyiz? Bu kız çocuğu fazla ürkütücü," deyince güldüm. Asla normal bir çocuk olduğumu savunmadım, değil mi?

Anneannem az önce tanık olduğu gösteriyle kaşlarını çattı. "Küstah!" diye bağırarak elindeki sıcak kahveyi onun dizlerine doğru fırlattı. "Aklınca benimle alay mı ediyorsun?" Öfkelendiğinde gözleri hiçbir şey görmezdi. Tıpkı şu anda olduğu gibi!

Kahve fincanı dizine çarptığı için sıcak kahve bacağına dökülmüştü. Canı yanan çocuk acıyla haykırdığında Itır, "Elzem!" deyip hemen onun yanına koştu. Beyaz eteğini sıyırıp bacağına dokunmak istedi fakat son anda gerçeği fark etti. Geçmişi değiştiremezdi.

"Şaka mı bu!" diye bağırarak bize döndü. "Sadece izleyecek miyiz?" İnleyerek bacağına bakan küçük kızı görünce gözleri doldu. "Canı yanıyor..."

"Bırak yansın," dedim acımasızca. "O alışık." Sözlerim Itır dahil herkesi susturmaya yetmişti. Sonuçta daha kötüsünü tatmış biriydim, değil mi? Küçük bir kahve yanığı çok dokunmazdı.

Hızlı hızlı nefesler alan küçük Elzem, acısını kendi içinde yok etmeye çalışıyordu. Anneannem onun canını yaktığını görünce yutkundu. Öfkesi çok hızlı yerini pişmanlığa bırakmıştı. "Hastasın Elzem," diye fısıldayınca gözleri dolmuştu. "Seni iyileştirmeliyim." Kahretsin, yine başlıyoruz!

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now