Kendimi rahatlatmaya çalıştım. Ben popüler bir insandım ve illa ki böyle konuşmalar yapmak zorundaydım. Bunun benim için çocuk oyuncağı olması lazımdı. Yine de, dedim kendi kendime. Karşımda yüzlerce insan vardı ve ben bu lanet şey yüzünden konuşamıyordum bile.

Sadece sinirliydim. Beni insanların arasına sokmaya çalışan aileme, aday olmam için şakasına bile olsa baskı yapan arkadaşlarıma ve kendime sinirliydim. Bu kadar güçsüz olmama sinirliydim. Ve şu an tek yapmak istediğim karşıma gelen ilk kişinin boğazına yapışmaktı.

"Hanabi." Birinin sesi kulaklarımda çınlıyordu. Hafif boğuk, kalın bir sesti. Kimdi ki? Hayabusa mı? Hayır, o böyle bir anda asla yanıma gelmezdi. Gusion? Onun da geleceğini sanmıyordum. Ling aklımdan bile geçmemeliydi. Benden o kadar da hoşlanmadığına emindim.

Sesini yükseltti ama yine de kalkmıyordum. Sonunda beni zorlanmadan kaldırdı ve sahneye göre daha karanlık bir yere götürdü. Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Tekrar adımı sayıkladığımı işittim. "Hanabi," dedi bu sefer daha yumuşak bir tonda. Nedense o an biraz rahatlamıştım. Gözlerimi yavaşça açtım ve başımı kaldırdım.

Karşımdaki kişi Hanzo'ydu. Beni sahnenin ortasından alıp perde arkasına getirmiş olmalıydı. Gözlerimi yüzünden çektim ve yere indirdim. Bunu yapmamla eliyle çenemi tutup nazikçe kaldırdı. Gülümsemesi de aynı şekilde nazikçeydi. Sıcacık.

O an nasıl yaptım hatırlamıyorum ama bi anda kendimi kollarına atmıştım. Onun da kollarını belime sardığını hissedebiliyordum. Bu sırada bizi gören müdürden gözlerimi kaçırdım.

Şanslıyım ki anlayışlı davranarak bizi yalnız bıraktı ve koltuklarda oturan meraklı öğrencilerine yöneldi. Hanzo ile birbirimizden ayrıldık. Bana sorar gözlerle bakıyordu. "Şimdi, az önce ne olduğunu anlatır mısın?" dedi.

Ona çekinerek anlattım. Ailem yüzünden böyle olduğumu anlatmamıştım, sadece kalabalık ortamlara çıkınca gerilip bu şekilde kriz geçirdiğimi söylemiştim. Olanları anlatırken gözlerim istemsizce elime gitmişti. Kanıyordu.

Hanzo da baktığım yere bakınca elimi fark etti. "O gün elini kedinin çizmediğini biliyordum. Ama böyle bir şey olacağını hiç tahmin etmemiştim." dedi elimi eline alırken. Eli, benimkinin yanında bir tık daha koyu duruyordu ve büyük. Gülümsedim. Bu görüntü hoşuma gitmişti.

Bir süre elime baktıktan sonra endişelenecek bir şey olmadığını, yine de yaram iyileşse bile elimde iz kalma ihtimali olduğunu söyledi. Sonraysa ellerimizi ayırmadan ayağa kalktı. Dolayısıyla ben de.

Sahnenin arkasında Müdür Yardımcısı Silvanna ile karşılaşmıştık. Bana endişeli gözlerle bakıyordu. "Tatlım, ne oldu az önce?" dedi elini göz yaşlarım yüzünden ıslanmış olan yanağıma koyarken. Açıkçası konuşacak durumda değildim, bu yüzden elini yanağıma koyduğunda biraz geri çekildim. Neyse ki Hanzo durumumu kavramıştı. "Şu an biraz rahatsız hocam. Beraber revire çıkıyoruz şimdi."

Bayan Silvanna çok ikna olmamış gibi durmasına rağmen izin vermişti. Hızlıca bir üst kattaki revire çıktık. Revirdeki Görevli, Rafaela, biraz meşgul olduğundan hızlıca kremleyip yara bandı yapıştırdıktan sonra işimiz bitmişti. Revirden çıkana kadar ikimiz de hiç konuşmamıştık. Sessizliği ilk bozan ben oldum. "Şimdi nereye gidiyoruz?" dedim hala birbirine kenetli ellerimize bakarak. Kafasını çevirmeden cevap verdi. "Bahçedeki ağaca gidelim. Biraz sakinleşmeye ihtiyacın var." dedi kısaca. İtiraz etmedim. Haklı olduğunu ben de biliyordum.

Sonunda tanıştığımız ağacın altına kurulduğumuzda başımın ağrısı hala geçmemişti. Yara bandı olmayan elimi alnıma koydum ve hafifçe ovuşturdum. Bu hareketimle Hanzo bana döndü. "Bir şey mi oldu." Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Hayır, sadece başım ağrıyor."

"Saçını aç, geçer belki." dedi ve sonra tekrar önüne döndü. Dediğini yaptım ve saçımdaki tokayı çıkarıp koluma taktım. Cidden de ağrısı hafiflemişti.

Hala olanlara inanamıyordum. Şakasına yazdığım başkan adaylık formuna öğrencilerin çoğu oy vermişti ve okul başkanı seçilmiştim. Yetmezmiş gibi geçirdiğim krizlerden herkesin haberi vardı şimdi. Arkadaşlarımın da.

Tekrar ağlamamak için kendimi zor tuttum. Yakın gördüğüm arkadaş grubumdan kimse yardıma gelmemişken birkaç haftadır tanıdığım çocuk gelmişti. Yine de onları da anlamalıyım, diye düşündüm. Sahneye çıkmak istemiyor olmalılardı.

"En azından Kagura yanına gelir diye düşünmüştüm." duyduğum sesle başımı ona çevirdim. "Anlamadım." Sırıttı ve gözlerini bana çevirdi. "Kendine zarar verdiğin zaman, arkadaşlarının içinden en azından Kagura gelir zannetmiştim. Düşündüğümden de samimiyetsizlermiş." dedi dalga geçerek.

Kaşlarımı çattım. "Samimiyetsiz derken? Onlar benim en yakın arkadaşlarım, sadece... çıkmaktan utanmış olabilirler." dedim bahaneme kendim bile inanarak. Fakat söylediğim şeyler onu memnun etmemişti. "En yakın arkadaşların mı? Bana cidden öyle düşündüğünü söyleme Hanabi." Adımı ilk defa bu kadar sert söylediğini duyuyordum. "En yakınların olsalardı seninle ilgili bir şeylerin yanlış gittiğini benden önce anlarlardı. Ve o saçma adaylığı sana yazdırmazlardı."

Az önce yükselttiği sesini indirdi. "Hele Hayabusa iti." dedi dişlerini sıkarak. Artık bu kadar yeterdi. Yakınlarıma bunları demesi sinirimi bozmaya başlamıştı. "Yardımların için teşekkürler Hanzo, gerisini ben halledebilirim." dedim kolumdaki tokamı tekrar saçıma bağlarken. O bana şaşkınca bakarken arkamı dönüp sınıftaki çantamı almaya karar verdim. Şu an iki ders matematik ve bir ders olan coğrafyayı çekebileceğimi sanmıyordum. Eve birkaç saat erken gitsem çok da bir sıkıntı olmazdı sanırım.

Merhaba!! Kusura bakmayın bölüm diğer bölümlere göre biraz geç geldi. Umarım beğenirsiniz.

Ama lütfen hiçbir karaktere kızmayın T*T  Hepsinin kendilerince bir sebepleri var. Biz sadece ana karakterin gözünden bakıyoruz.

Neyse, öhm. Kendinize iyi bakınn

Kendinize iyi bakın.

sunflower |hanzo'hanabiWhere stories live. Discover now