2

454 38 15
                                    

Küçükken insanlarla konuşmayı çok sevmezdim. Hayabusa ve Kagura ile çocukluk arkadaşıydım ama onların arasında bile en az konuşan bendim sanırsam. Küçükken sık sık uğradığım bir yer vardı. Evimizin çatı katında küçük, dikkatli bakmadığın sürece göremeyeceğin bir köşe. Gürültü veya sürekli gülümsememi isteyecek biri yoktu. Orası benim için terapi gibi bir yerdi. Ve ben de sevgili arkadaşlarımla vakit geçirmek yerine oraya gidip hayal kurmayı tercih ederim.

Fakat bu durum ailemin çok da hoşuna gitmiyordu. Her ne kadar onlarla iyi anlaşsam bile sürekli bu konuyu açıp üzerime geliyorlardı. Onlara bu şekilde mutlu olduğumu sayısız kez söylemiştim. Yine de bende bir sıkıntı olduğunu, içime kapanık olduğumu ve asosyal olduğumu söylemişlerdi. Son kararları psikologdu.

Ben de boşu boşuna psikoloğa gitmek yerine ailemin memnun olması için uğraştım. Her gün saatlerimi Kagu ve Haya'yla geçirmeye başladım, daha çok gülümsemeye başladım ve en kötüsü ise... çatı katına bir daha gitmedim.

Oraya gitmediğim ayların sonrasında başladı. Her şey çok güzel giderken istemsizce bazı anlarda kötü hissetmeye başlıyordum. Bir bahane bulup kendimi odama kapatıyordum. Birkaç dakikalık krizimin sonundaysa kendimi gözlerimi yaşlı, tırnaklarımı elime geçirmiş ve hızlı nefes alırken buluyordum.

Şu an da o anların birindeydim. Ders boşken bütün sınıf konuşuyorduk. Ben bir espri yapmıştım ve herkes buna gülmüştü. Devamındaysa göğsüm neden olduğunu anlamadığım bir şekilde sıkışmaya başlamıştı. Yine oluyordu.

"Be-benim tuvalete gitmem lazım." deyip hızlıca ayağa kalktım. Ama Lesley titreyen elimi tuttu. "İyi misin? Seninle gelebilirim." Nasıl olduğumu anlamak için gözlerini kısmıştı. "Gerek yok. Sadece tuvalete gidip geleceğim."

Tuvalete girer girmez bütün kabinleri kontrol ettim. Şu an sınıfların ders saati olduğu için hepsi boştu. En sondakine girip klozet kapağına oturdum ve kulaklarımı ellerimle kapattım.

Göğsümdeki ağrı artıyordu. Aklıma sınıftakilerin söylediğime gülmesi geldikçe bacaklarıma doğru eğiliyordum. Gözlerimden yaş akmaya başlamıştı.

Elim istemsizce diğer elime gitti. Ve tırnaklarımı batırdım.

O şekilde ne kadar kaldım bilmiyorum ama kapalı kapıdan duyduğum kadarıyla teneffüs zili çalmıştı. Kapının açılmasıyla sonunda elimi rahat bıraktım. Tırnaklarımın izi kalmıştı.

"Hanabii!" Tatlı bir sesle gözlerimi sildim. Bu Kagura'ydı. Büyük ihtimalle Lesley'den tuvalete gittiğimi öğrenmişti.

"Kagu, bu taraftayım." diye seslendim ona. Yaklaşan ayak seslerinden kabinin hemen önünde olduğunu tahmin ettim. "Lesley on dakikadır sınıfa gelmediğini söyledi. İyi misin? Bir şeye ihtiyacın var mı?"

Daha sakin nefes almaya çalıştım. "Hayır, sadece karnım ağrıyordu."

"Daha bir hafta önce regli olmuştun..."

Tanrım. Bu duruma düştüğüm için kendimden nefret ediyorum.
"Evet, öyle bir şey değil. Bekle çıkıyorum hemen." Gözyaşlarımı formama sildim fakat elimdeki tırnak izleri için yapabileceğim bir şey yoktu. Tek umudum Kagura'nın onları fark etmemesiydi. Gerçi fark etse bile fark etmeden elimi çarptığımı söyleyecektim. O da inanacaktı. Yanımda biraz saf kalıyordu.

Saçlarımı tutan tokayı saldım ve tekrardan derin bir nefes aldım. Oyunculuğumu konuşturma vaktiydi.

"Ah, kusura bakma bebek. Sanırım dün gömdüğüm hamburger dokundu." Ve ilk yalanım. Dün akşam tek yediğim şey annemin yaptığı salataydı.

sunflower |hanzo'hanabiWhere stories live. Discover now