FELAH

69.6K 3.2K 2.7K
                                    

Başlama tarihinizi yazın ve kendinizi bambaşka bir serüvene hazırlayın. Sıkı tutunun çünkü hep beraber Karabağ'a gidiyoruz... Savaşın, acının, sevginin kalbine.

Tarih : 04.04.2021 - Saat : 00:04

🕊

FELAH

Leman Veli


Savaşı durduramam ama elime mikrofon alarak insanların sesini duyurabilirim.

Savaş. Bu kelimenin sözlük anlamı oldukça basittir. Silahlı çatışma, kavga, mücadele. Oysa savaş kelimesinin asıl anlamı kaybetmektir, kazanmaktır, gözyaşıdır, ölümdür, kandır, acıdır. Bir annenin feryadı, bir babanın boğuk sesle fısıltısıdır. Bir bebeği bile mezara koyacak kadar acımasızdır.

Savaş yıkımdır.

Savaş kaybolmaktır.

Ben bu savaşta kayboldum.

Beni babam bile bulamadı. Belki de hiç aramadı.

Çünkü savaşta zaaflara yer yoktur, var olması gereken tek şey taktiklerdir. Daha az can kaybı için herkes kendi yakınlarını feda edebilir.

Babam da beni feda etti ve bunun için ona asla kızmayacaktım.

"Hilal! Oraya gitme. Mayınlı olabilir!" İbrahim'in sesi kulağıma dolduğunda ona dönerek tebessüm ettim ve işaret parmağımı dudağıma getirerek sessiz olmasını istedim.

"Birkaç görüntü alıp döneceğim. Söz..."

Tereddütle başını salladığında, "Gidelim, Alp," diye mırıldanmış ve topraktan oluşan el yapımı basamakları inmiştim. Alp etrafı çekiyor, dağların arasından çatışma sesleri yükseliyordu. Karargâhın olduğu yerden uzaklaştığımız sırada neredeyse yüz metre uzağımıza bir top düşmüştü. Topun kulak perdesini yırtan sesiyle beraber ellerimi kulaklarıma götürdüğümde toprak havaya doğru yükselmişti. Yanımdaki Alp'i bile zor görecek durumdaydım.

Mikrofonuma sarıldım. "Gördüğünüz gibi çatışmalar devam ediyor. Ermenistan tarafından sürekli sivillerin olduğu bölgelere füzeler, toplar yağıyor. Bu bir suçtur ve bu suçun bedelini ödeyecekleri günü bekliyoruz! Ben Hilal Uluant, Kameraman arkadaşım Alp Talay sizler için sınır hattındayız!"

Alp tekrar etrafı çektikten sonra kameranın kapağını kapattı. "Toprak yatışsın, devam ederiz. Hemen montaja gönderirim."

"Tamam," diyerek güneş gözlüğünü taktım. Deminden beri gözüme giren topraklar görüşümü bulanıklaştırıyordu.

Toprak yavaş yavaş yatışmaya başladığında topun düştüğü tarafa doğru ilerledim. Her adımımda mayın olabilecek araziye bastığım sırada ansızın boşluğa düşmüştüm. O an bir mayına bastığımı, hatta patladığımı, bedenimin parçalarının dört bir yana savrulduğunu düşündüm. Alp benim herhangi bir parçamı bedenimden ayrılmış bir şekilde görürse muhtemelen kalp krizinden orada ölürdü.

Fakat saniyeler içerisinde kurguladığım bu senaryo gerçekleşmedi. Boyum kadar bir çukura düştüğümde, "Hilal!" diye bağırdı Alp.

Gözüme giren toz ve toprağı çıkarmaya çalışırken o an burada bir geçit olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. "Hilal! Siper al!" Şu an başımın üzeri kapalıydı ve siper almama gerek yoktu. Tünele benzeyen geçide doğru adım attım. Biraz eğilerek içeriye doğru adımlamaya başladığımda sağ tarafta toprağın arasına sıkışmış bir silah dikkatimi çekmişti.

FELAHWhere stories live. Discover now