cp.5 "paramparça olmak"

En başından başla
                                    

Gittiği barda başına ne gelmişti de Minho beni arayıp, mesaj bırakmayacak kadar bunu gizli tutmak istemişti? Asıl sormam gereken soru bu olmalıydı. Kesinlikle.

Komidin üzerine bıraktığım telefonumun bildirimine bakıp boş olduğunu görmemle yerimden kalkıp arkadaşıma yürümem bir oldu. Ona yaklaştığımı fark edince "Felix!" diyerek neredeyse bağırmış, kocaman kollarını açarak bedenimi kolları arasına alıp, tökezlemişti. Ayakta bile duramıyorken Minho'nun onu bu şekilde eve gönderdiğine inanamıyordum. En azından yatağına kadar yatırabilir ya da beni haberdar edebilirdi.

"Hey, neler oluyor bebeğim? Anlat bana."

Alkol kokusu o kadar yoğundu ki, üzerinde ne şampuan ne de parfüm kokusu kalmıştı. O gerçekten yıkılmış görünüyordu. Neler olduğunu anlayamasamda yardımcı olmaya çalışacaktım. En azından yatağına yatıracak ve kötü rüyalarından onu koruyacaktım.

"Nefret ediyorum." dedi sadece. Mırıldanmış, dudaklarını başımın üzerinde gezdirmiş, küçük bir öpücük bırakmıştı. "Nefret ediyorum Felix." dediğinde kim olduğunu sormamak için direniyordum.

Onu odamdan çıkartıp hemen karşımızdaki salon koltuklarına oturttuğumda beni kendisi ile kanepeye çekmişti. Yalnız kalmak istemediğini biliyordum fakat en azından bir bardak kahve iyi olacaktı. Kendisine gelmesini sağlardı. "Sen de beni terk edeceksin öyle değil mi?"

"Seni neden terk edeyim Hyunjin? Öyle bir şey olmayacak." Yatıştırmaya çalışıyordum. Yumuşak konuşmaya. Eğer saçma sapan düşünceleri yüzünden içmişse kızacaktım. Sırf bir çocuktan bahsetmedim diye delirip kendisini alkole vurmuşsa ona çok kızacaktım.

"Beni terk edeceksin." dedi. "Seni tanıyorum."

Söyledikleriyle kaşlarımı çattığımda oturduğu yerden ayağa kalktı. Parmaklarını saçının arasından geçirdi. Geliyor demek istemezdim ama geliyordu işte. Hyunjin dalgası, üstümden geçecekti. O sarhoş olduğu için alttan almak zorunda olan kişi ben olacaktım.

Hyunjin'le tanuıştığım günden beri bu dalgaya tam üç kere maruz kalmıştım. Üçü de birbirinden kötüydü. Ve şimdi dördüncü için hazırlık yapmaya vaktim bile olmamıştı. Beni uykumda bulmuştu. Acımayacaktı, konuşacaktı.

"O çocuktan bana bahsetmedin." diyerek başladı sözlerine. "Senin için önemli biri, ciddi bir ilişki. Fakat biliyor musun Felix?" Güldü. Göz göze geldiğimizde delirdiğini görebiliyordum. "O seni ciddi bir ilişki olarak görmeyecek. Asla. Çünkü neden biliyor musun?" Histerik bir kahkaha salonda yankılanırken bu kadar komik olanın ne olduğunu algılayamıyordum. "Çünkü, Felix, sevgili arkadaşım! Sarışınlardan hoşlanmıyormuş."

"Hyunjin." dedim sakin kalmaya çalışarak. "Ben gerçekten sarışın değilim. Bu boya. Biliyorsun değil mi?"

"Sanki tüm sorun bu! Sanki tüm sorun senin saç renginmiş gibi konuşuyorsun! Ama tüm sorun ne biliyor musun?" Arkasını döndü, gömleğinin düğmelerini açarken yerimden kalktım. Onu anlamıyordum. Neden bana saldırdığını, tüm sinirini toparlayıp hedefi yaptığını gerçekten anlamıyordum. "Tüm sorun, senin bir başkasını bulunca beni ortada bırakman."

"Hyunjin, seni ortada falan bırakmıyorum. Saçmalamayı keser misin? Neden bu saatte bunu tartışıyoruz ki? Çok saçma. Uyu ve kendine gel."

Sözlerimi dinlemedi. Yanımdan geçip gittiğinde şaşkındım. Sarsak adımlar atıyordu. Saçma sapan konuşuyordu ve çekip gidiyordu. Gözlerimi devirip odamdan içeri girdiğimde, arkamdan bağırdığını duyup olduğum yerde durdum. Bana karşı "Kendini böyle kullandırtmaya devam et. Tam sana yakışır şekilde." demişti.

young and wild Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin