(45) Küçük Zararsız Yalanlar.

Start from the beginning
                                    

Tüm olay hedef ile arandaki mesafeyi doğru şekilde hesaplamaktan geçiyordu. Kolunu tutuş şeklin ve okların havadaki hızını hesaplayınca çok basit bir olaydı aslında. Güya ben yapamayınca o yapacak ve hayranlığımı kazanacaktı ama tam tersi oldu. Yürümeye başlayınca kısa süre sonra bu sefer ben onu durdurdum. Raflarda duran beş vazoyu gösterdim. "Sondakini vurun ama en baştaki kırılsın. Bunu yapabilir misiniz?" Cevap vermeden önce bir süre beş vazoyu inceledi ve daha sonra arkasında duran askerden ok ve yay alınca nasıl yapacağını merak ettim.

Yayı gerdi ve oku fırlatınca en baştaki vazo paramparça olmuştu. "Sondakini vurun demiştim?" Başını sallayarak vazoları gösterdi. "Öyle de yaptım. Benim sağımda duruyorsun ve sen sağdan sıralandırdın. Sondaki olarak adlandırdığın vazo benim için en baştaki."

"Ama bir uçtaki vazoyu vururken diğer uçtaki kırılmalıydı."

"Bu kısım sadece şaşırtmadan ibaret değil miydi?" Kaşlarını yukarı kaldırınca somurtarak başımı salladığımda güldü. "Başarısız olmam seni mutlu edecekse ikinci kez deneyip yanlış vazoyu vurabilirim." Kendimi tutamayıp güldüğümde başımı iki yana salladım. "Buna gerek yok." Çantamda ki para kesemi çıkardığımda bileğimi tuttu ve askerlerden birine işaret verince onlar kırılan vazonun parasını satıcıya ödemişti.

Tekrar kalabalığın içine karışıp yürümeye başladığımızda aramızda gizli bir rekabet başladığı için birbirimizi sınayacak yeni uğraşlar arıyorduk. Bu sefer on dakikayı geçkin yürüdük ve gözleri bir noktada sabit kalınca kolumu tuttu. "Benimle gel." Beni test edecek bir şeyler bulmuştu değil mi?

Kocaman bir tezgâhın üzerinde birbirinden farklı bitkiler vardı. "Bitkiler mi?" Gülerek saçlarımı savurdum. "Bir şifacıyı bitkilerle sınamak size yenilgi olarak dönebilir bence farklı bir şey bulun." Bitkiler doğuştan gelen yeteneklerimin arasında olduğu için bana karşı hiç şansı yoktu.

"Çok erken konuşuyorsun kraliçem." Bana böyle ithaf etmesi beni kraliçelik tutkumdan soğutuyordu!

Büyük cam fanusu bana doğru çekince içi su dolu fanusun içinde dört tane yıldız tohumu vardı. Bu egzotik bitkinin benim dünyamda adı bile geçmiyordu fakat Araf'ta çok yaygın bitkilerden biriydi. Nehrin sularında yetişen saçaklı bir bitkinin tohumlarıydı. Zeytin büyüklüğündeki tohumların dış tabakası ince ve şeffaf olduğu için tohumun içindeki mavi jel görünüyordu. Hassas zarı yırtınca tıpkı bir yumurta gibi tohumun içi dışarıya akardı. Yıldız bitkisi bir işe yaramazdı ama tohumlarındaki sıvılarla balık ve etleri kuruturlardı. Tohumdaki özler sinekleri astıkları etten uzak tutardı. Tohumlar soyun içindeyken mavi olurdu ama sudan çıkarınca havaya temas ettiği için bitkinin rengini alırdı, yani sarı. İşin gizemli tarafı suyla buluşunca tekrar mavi oluyordu.

"Dört tohum sana fazladan dört seçenek verir," dedi. "Dört tohumdan en az birini sudan çıkarınca rengi maviliğini korumalı bunu yapabilir misin?" Çok kolay bir bardağı akvaryumun içine daldırıp suyla birlikte tohumu çıkarınca rengi aynı kalırdı. Aklımdan geçenleri anlamış gibi ek kural getirmeyi ihmal etmedi. "Herhangi bir eşya kullanmadan bunu yapmalısın. Tohumu çıkardığında en az yirmi saniye boyunca mavi rengini korumalı." Harika!

İki elimi fanusun içine daldırdım ve suyu avuçlayıp tohumlardan birini çıkardım. Ancak saniyeler içinde avucumdaki su gittikçe parmaklarımın arasında sızınca yıldız tohumu sarıya dönmüştü. "Bu saçmalık!" Güldüğünü görünce kaşlarımı çatarak saçlarımı topladım ve bana daha önce verdiği yakut taraklı tokayı saçlarımın tepesine geçirip dağınık topuz yaptım. "Tohumu çıkardığımda lütfen yirmi saniye boyunca sayın." Fanusun üzerine eğilip ellerimi kenarlarına bastırıp kafamı suyun içine gömdüm. Suyun içinde yüzen tohumlardan birini ağzıma alıp dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı sudan çıkardım. İşte bu kadar basitti.

MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now