1 / YAS GÜNÜ

3.3K 167 189
                                    



° Kadife ~ Gözyaşlarıma Dokundun




° YAS GÜNÜ


"Sana yazıklar olsun!"

Büyük, şatafatlı salonun ortasında dikilmiş bana yöneltilen suçlamaları dinliyordum. Dedem her zamanki tekli koltuğunda oturmuş ve her zamanki sükûnetine bürünmüştü. Anneannem ayaktaydı. Kalın topuklu ayakkabılarını yere öyle sert vuruyordu ki üzerinde yürüdüğü İran halısına rağmen tüm salon topuk sesleriyle yankılanıyordu.

"Hiç mi vefan yok annene?! Hiç mi saygın yok?!"

Bense salonun bahçeye açılan büyük camlarının önünde dikilmiş, bu şatafatlı ve pahalı eşyaların arasında oldukça paspal bir görüntü çizmiştim. Üstümde en az bu salondaki eşyalar kadar pahalı kıyafetler, ayaklarımdaysa yürümeye kalksam anneannemin topuk seslerini bastıracak yükseklikte ve incelikte topuklu ayakkabılar vardı. Elimde tuttuğum çanta kulaklarımdaki inci küpelerden bile pahalıydı. Tüm bunlara rağmen yüzümdeki ifade buraya yakışmadığımı haykırıyordu.

Belki de paspallığım içimin kirlenmişliğinden geliyordu.

Dışıma ne denli güzel kılıflar geçirirsem geçireyim saklayamıyordum bu nahoş görüntüyü.

"Bunu ona nasıl yaparsın?!" diye haykırdı anneannem. Sesi bağırmaktan çatallaşmıştı. Yatarken içeceği ballı süt kısılan sesine fayda etmeyecek, sabah hizmetlilerden bıldırcın yumurtası isteyecekti. Ben, yüzüme yediğim onlarca cümlenin verdiği toklukla ağzımı bile açamazken o sesinin kısılmasına neden olan o cümlelerin hepsini unutacak ve afiyetle karnını doyuracaktı.

"Hiç mi sevmiyorsun anneni?! Yıllardır senin gelmeni bekliyor! Hiç mi özlemiyorsun onu?!"

Yıllar önce çocuğuna sırtını dönmüş bir anneye göre çok beylik laflar ediyordu. Bir zamanlar terk ettiği kızını sevmemekle itham ediyordu beni. On dokuz sene boyunca tek birkez özleyip de telefon açmadığı kızını özlememekle suçluyordu beni. Dönüp kendine hiç bakmadan acımasızca yargılıyordu beni. Kalemimi çoktan kırmıştı. Onun gibi sevip onun gibi özlemediğim sürece asla kabul görülmeyecektim onun tarafından. Ki ne kadar uğraşırsam uğraşayım onun kadar iki yüzlü olamazdım ben.

Boş bakışlarımı koltuğunda sessizce oturan dedeme çevirdim. Yere sabitlediği gözleri yaşlarla dolmuştu. Hiç değilse kabahatini biliyor, kendine konuşma hakkı tanımıyordu.

"Yazıklar olsun sana!" diye bağırdı anneannem birkez daha.

Bunca lafa ne gözlerim dolmuştu ne de öfkeden kaşlarım çatılmıştı. Kızgınlığım da acım da göğüs kafesimin içine hapsolmuştu. Yüzüme yapıştırdığım maske öyle kalın, öyle sağlamdı ki dışarıya tek küçük bir şey bile yansıtmıyordu.

Belki de gerçekten yazıklar olmuştu bana.

Onlara arkamı dönüp az önce kaçarcasına çıkmak üzereyken yakalandığım kapının ağzında dikilmekten vazgeçip kendimi dışarı attım. Anneannemin bağırtıları açık kapıdan taşıp bahçeye yayılsa da onu dinlemeye yetecek gücüm kalmadığından sözlerine kulak tıkadım. Parke taşlı yoldan koşarcasına geçip kendimi zor bela arabaya attım. Çantamı yan koltuğa fırlatıp ellerimi direksiyonun başımı da ellerimin üstüne yasladım.

K U M P A S | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now