cp.1 "kasıtlı hata"

Start from the beginning
                                    

"Hiçbir şey düşünmüyorum." dedim arkadaşıma kafamı çevirip. Yüzümde yorgunluğumu belli eden bir gülümseme vardı. Işıltısı gözlerimin içine ulaşmıyordu. Kafamı son kez apartman girişine çevirdiğimde, karşımdaki yabancı çocuk "Kusura bakma." dedi.

Konuşabiliyor olması, trajikomikti. Ağzını açtığında beklediğim özür, kuru bir kusura bakmadan oluşuyordu. Karşılık vermemiş, boş bir şekilde suratına bakmıştım. Arkamı dönüp apartmandan içeri girerken, ben beyaz demir kapıyı kapatana kadar beklemişti. Merdivenlerden çıkarken telefonumu motorun cebinde, onunla göndermiştim.

"Felix, biraz uyusan iyi olur." Hyunjin ayakta dikilen bedenime yaklaşıp, belime kolunu sardığında kafamı sallamıştım.

Bunu neden yaptığımı düşünüyordum. Saatlerdir. Duşa girip çıktığımda, Fresha ve Minho elinde hazır yemeklerle eve geldiğinde, konuşmalarına dahil olurken, sürekli kafamı çevirip durduğum pencereye karşı, boştum.

Dilimin ucunda, zihnimde, herhangi bir yanıt yoktu.

İsmini bilmediğim, beni baygın düşüren, bir özürü çok gören çocuğu tekrar görmek için telefonumu onunla bırakmıştım. İçindeki önemli bilgilerim, özel fotoğraflarım, sosyal medya hesaplarım, hiçbirini düşünmeden, kilidi bile olmayan telefonumu onunla göndermiştim ve şimdi bakıldığında gerçek bir aptal olmalıydım.

Belki de içtiğim şarabın sarhoşluğu hala geçmemiş, benimle alay eder vaziyette beyin fonksiyonlarımı durdurmuştu. Belki de inattı. Seçenek miydi? Sadece tahmin edilebilirdi. Küstahlığım ve kibirimin oyunu olabilirdi. Bir özür için zahmete girecek son kişiydim. Beş saat önce. Şimdi ise girmiştim.

Beni odamdan içeri sokan Hyunjin'e kafamı çevirdiğimde saçlarından gelen şampuan kokusu iç ferahlatıcıydı. Hala ıslaktı. Sarı saçları parlıyordu. Açıkta kalan boynundan şampuanıyla karışmış, duş jelimin kokusunu ayırt edebiliyordum. "Hyunjin."

Kafasını bana çevirdiğinde bal rengi gözleri, beni yatıştırmak ister gibi bakıyordu. Ödevimi evde unuttuğumun farkındalığı, ona bakmamla tekrar aklıma düşmüş, "Telefonun lazım." demiştim.

Bir pazar günü, sıcak yataklarından kalkıp ödev teslimi yapmak için yollara düşmüş öğrencilerden tek farkım ödevimi götürmemiş olmamdı. Hocamın istediği fedakarlık, artık sınır aşmaya başlamıştı fakat sabredecektim. İlerisi için hazırladığım planlarıma sırt çevirmeyecek, takışmayacak, uzatmayacaktım.

Beyaz telefonunu sorgulamadan uzatmış, alnımdan öpüp "İyi geceler." diyerek odamın kapısını kapatıp gitmişti. Arkasından bilinçsiz bir şekilde telefona bakarken "İyi geceler." diyerek karşılık vermiştim.

Yumuşak, koyu gri rengindeki yatak örtümün üzerine bağdaş kurulurken mail hesabıma giriş yapmalı, hocama sağlam bahanemi sunarak bu işin içerisinden çıkmalı, bana olan sevgisini sonuna kadar kullanmam gerekiyordu.

Parmak izimi tanıyan ekranın kilit ekranı açıldığında, rehber kısmına girip telefonuna kayıtlı ismime basıp ararken ikinci defa düşünmeye son verdim. Hayatımdaki belirli hatalarımdan birinin sesi, telefonun çalışı, kulağımı doldurduğunda fark etmeden tuttuğum nefesle bekliyordum.

Uzun çalış sonrası telefonu kulağımdan çekip aramayı sonlandırmak için parmağımı hareket ettirdiğimde telefonun bir anda açılmasıyla, içimde tuttuğum nefes dudaklarımın arasından kaçmış, telefon ahizesi tekrar kulağımla buluşmuştu. Ses vermesini, en azından 'Alo?' demesini bekliyordum. Oysaki karşımdaki çocuk en az kelimelerle en çok sözü söyleme konusunda kararlıydı.

"Kusura bakma." dediğimde konuşmuş olmama kendim de şaşırmıştım. Aramızda o kadar uzun bir sessizlik olmuştu ki, ilk kimin konuşacağına dair verdiğimiz savaşı sonlandırmış gibi hissetmiştim.

young and wild Where stories live. Discover now