Yirmi bir: Aşk var ya bu namussuz aşk...

5.8K 616 461
                                    

21-Aşk var ya bu namussuz aşk...

Burnumu kaşındıran ince bir şeyle uyanmıştım. Bir elim başımın altında, öbür elim de bir ağırlığın altında olduğundan onu oradan çekmek için burnumu ve ağzımı hareket ettirmeyi denedim. Fakat sinir bozucu şey, kısa bir süreliğine uçup gidiyor sonra tüy gibi iniyordu tekrar yüzüme. Kafamı biraz kaldırıp elimi kurtardığımda doya doya kaşımıştım burnumu.

Birden nerede olduğum aklıma hücum ettiğinde gözlerimi açarken hızla doğruldum. Uyumadan önce Jungkook'un yatağında olmakla ilgili bir şeyler anımsıyordum. Fakat anılarım arasında Jungkook'un hemen dibimde uyuyor oluşuyla ilgili bir şey yoktu. Ağır ağır inip kalkan göğsündeki elim ve üstünde onun eliyle ilgili de hiç veri bulamıyordum dün geceden. En son bir çocuk vardı bizim aramızda... Ne oldu ona?

Jihun...aramızda değildi. Tuvalete mi gitmişti? Gece dış kapıyı kilitlemiş miydik? Evde çıt sesi yoktu. Tamamen sessizdi. Çocuklu bir ev için biraz tuhaf değil miydi? Gözlerim endişeyle büyürken Jungkook'u dürttüm elimi elinden kurtarıp. "Jungkook...çocuk nerede?"

Derin ama sessiz bir nefes aldı az önce ölü gibi uyuyan beden. Kollarını yukarı kaldırdarak genleşirken gözlerini yarım yamalak açıp bana bakmıştı. Suratında şapşal bir gülümseme belirdiğinde gözlerini geri kapattı. Tekrar dürttüm.

"Jungkook çocuk nerede?"

"Hangi çocuk? Bizim çocuğumuz yok ki." Uykulu sesi çok...seksiydi?

Dudaklarımdan fırlayan kıkırtıya engel olamadım fakat Jihun için endişeliydim çünkü sabah alışkanlıklarını hiç bilmiyordum. Jungkook kapıyı kilitlemediyse dışarı çıkmış olabilirdi ki ev çok sessiz olduğuna göre... "Jihun'dan bahsediyorum şapşal. Evde hiç ses yok. Dışarı çıkma alışkanlığı var mı?"

Gözleri kapalı olan vücut aniden hareketlendiğinde irkildim. Jungkook kendine gelmişti şimdi. Yataktan fırlayıp içeriye koşarken küfür mırıldanmıştı kendi kendine. "Hassiktir, uyuyakalmışım. Yunho gittiyse kapı açıktır."

Arkasından acele adımlarla giderken uyku mahmurluğunun ne kadar şirin olduğunu düşünmemek elde değildi fakat şimdi hiç sırası olmadığı için kızıyordum kendime. Koridoru geçip salona çıkınca sesi azıcık açılmış bir çizgi film çalınmıştı kulağıma. Televizyonun karşısında yere oturmuş kırmızı, küçük bir plastik kasenin içinden yoğurt yiyen iki bedeni gördüğümde duvara yaslanarak rahatlamış bir şekilde gülmüştüm. Yunho ve Jihun çıt çıkarmadan, tamamen ekrana odaklanmış halde çizgi film izliyordu.

Jungkook'un omuzlarının düştüğünü fark ettiğimde iki adımda yanına ulaşıp kafamı omzundan boynuna kavislenen yere yasladım. Uykudan böyle uyanmak hoş değildi elbette, korkmuştu. Kendimi biraz suçlu hissettim bu yüzden. "Affedersin..." diye mırıldandım. "Göremeyince panikledim bir an, seni uyandırmadan önce kalkıp içeri bakmak aklıma gelmedi."

"Sorun yok, iyi yaptın. Çıkıp gitmiş olsaydı vakit kaybederdik, başına bir şeyler gelebilirdi." Jungkook konuşmaya başladığında vücudundan uzaklaşmıştım. "Ne yazık ki Jihun bazen dışarı çıkmak istiyor, o zaman gözü bizi görmüyor hiç. Özgür ruhlu çocuk iyi de başına buyruk oluyor işte." Bakışları bana döndüğünde gözü yanağımda bir yere kaydı, kaşları bir saniyeliğine çatılıp hemen serbest kalmıştı.

"Ne, yüzümde bir şey mi var?" dedim elimi yanağıma götürürken. Elime pürüzsüz dokulu ufak bir şey gelmişti. Yüzümden biraz canım acıyarak çıkardığımda ufak bir gökkuşağı yapışkanıyls karşılaştım. Ya da Jihun'un değimiyle göttüşağı!

Wild Berry ❦ JiKook [✓]حيث تعيش القصص. اكتشف الآن