On yedi: "Nasılsın?" diye sorduklarında "Aşığım!" diye cevap verecek kadar...

5.6K 617 381
                                    


17- "Nasılsın?" diye sorduklarında "Aşığım!" diye cevap vermek isteyecek kadar...

Jungkook'u basketbol sahasında yalnız bırakıp çıktığımda Hoseok ve Tae'yi yakınlarda bulamamıştım. Maçtan çıkanlar dağılmışlardı çoktan ve etrafta birkaç kişi dışında kimse görünmüyordu. Mesaj atıp Tae'nin beni eve gitmek üzere kantinde beklediğini öğrenmiş olsam da canım eve gitmek istememişti. Taehyung da ben tam ona pratik yapmak için bir saat daha kalacağımı mesaj atmak üzereyken aramış ve bir "arkadaşının" sinemaya davet ettiğini söylemişti. Bu arkadaşı sanırım bu aralar aşık gibi dolanmasına sebep olan kişiydi. Telefondan bile sesi cıvıl cıvıldı. Benim gibi olmadığı, o kişiyle böyle vakit geçirebildiği için mutluydum. En azından birimizin aşk hayatı masal gibiydi.

Tae'ye bir saat sonra eve geçerim desem de biraz kütüphanede oylandıktan sonra dans pratik odasına geçtiğim için üç saati daha okulda devirmiştim ve şimdi hava epey kararmıştı. Tam tek başına bir kahvecide sabahlanacak hava vardı fakat bu halde, ayaklı ter torbasına dönüşmüşken gidip insanları rahatsız edemezdim. Bu yüzden sahne sanatları öğrencilerinin kullanılmasına izin verilen dolaplara bıraktığım yedek kıyafetlerimi alıp soyunma odasının kapısına gelmiştim. Orada kullanabileceğim duşlar vardı.

Ancak siz benim işimin rast gittiğini hiç görmüş müydünüz? Hayır. Soyunma odaları kilitliydi çünkü saat dokuzu geçmişti. Pratik odaları, laboratuvarlar ve birkaç derslik kilitlenmezdi ama uygunsuz şeyleri önlemek için tuvaletlerin bir kısmı, soyunma odaları ve kamera olmayan diğer yerler kapatılıyordu.

Neyse ki bu okulun işime yarayacak birkaç gizli yönünden haberdardım ve spor salonuna ve soyunma odalarına girebileceğim bir yol biliyordum. Spor çantamı kapıp birkaç dakikalık yürüyüşten sonra spor salonunun tek katlı binasının önüne çıkmıştım. Etrafında yarım bir yay çizecek şekilde dolaştıktan sonra küçük bir pencere vardı tribünlerin merdivenlerine denk gelen. Spor salonu kampüsün sınırında olduğundan gözden uzak kalıyordu binanın arkası ve buradaki pencere kapanmıyordu. Hatta açık olduğunu fark etmek bile çok zordu bu yüzden tamir edilmiyordu üç yıldır. Ben esnekliğim sayesinde geçebiliyordum bu pencereden fakat başka birileri geçebilir miydi bilmiyordum. İçeriye önce sırt çantamı attım, ardından bacaklarımı ve kalçamı geçirdim. Göğsümü de yere hafif uzanarak içeri sokmayı başardığımda kafam en kolay kısım olmuştu. Popom üstü yerde otururken karanlık olması gereken salonun aydınlık olduğunu fark ettiğime içeride birilerinin varlığı benim için ihtimal dışıydı fakat çantama uzanıp ayaklandığımda elinde basket topu tutan birinin çıplak sırtıyla karşılaşmıştım. Topu turnike yaparak potaya bıraktıktan sonra arkasını döndü ve göz göze geldik.

Jungkook'un bu saatte burada ne işi vardı? diye sormayacaktım kendi kendime çünkü canı sıkkın olduğunda buraya geldiğini bilecek kadar çok gözetlemiştim onu. Bir de basketbol oyuncusuydu, buraya gelip çalışması kadar doğal bir durum yoktu. Asıl anormal olan benim şu an burada olmamdı ve onu tek başına oynarken sapık gibi seyretmeye gelmiş izlenimi veriyordum. Tamam, birkaç kere salona sızıp izlemiştim sapık gibi. Ama şimdi durum bu değildi.

"Jimin Hyung?" dedi sorar tonda. "Niye kapıdan girmedin diye sormayacağım ama neden buradasın diye sormalı mıyım?" Üstünde hiçbir şey yoktu. Sadece siyah bol şortuyla bu havada çıplak çıplak oynuyordu.

"Duş almaya geldim." dedim panikleyerek. Göğsüne ve daha aşağıdaki kaslarına bakmamak için kendi içimde seferberlik veriyordum. Kaşları havalandı. "Yani pratik yapmak için kalmıştım ve soyunma odalarını dokuzdan sonra kilitliyorlar. Eve gitmek istemedim."

Dönüp yerdeki basketbol topunu aldığında bu sahne bana onu ilk kez gördüğüm anı hatırlatmıştı. Tebessüm ettim kendi kendime.

Spor salonuna yine böyle gizlice sızmıştım kalbimi ters düz edecek adama çıkan yolları aştığımı bilmeden. O zamanlar sadece sessiz, karanlık ve kimsesiz bir yere ihtiyacım vardı. Evlat edinirdim böyle yerleri kendime, sabaha kadar tek başıma otururdum. Bazen senaryolara burada çalışırdım ya da tiyatro metinlerini yüksek sesle okurdum kendime. Sabah şişmiş gözlerle derse gitmek zorunda olsam bile o gün daha dinç olurdum sanki. Enerjik, daha mutlu... Şarj olmuşum gibi sanki. Bana en iyi gelen şey sevgilimle, yani kendimle baş başa kalmaktı.

Wild Berry ❦ JiKook [✓]Where stories live. Discover now